Onun Yokluğu

Kalbi küt küt atıyordu. Binadaki yapay koku… Yapay bir dinginlik verenlerden.

Niçin bu oteli seçtim ki? Camlar, çelikler, denize bakan odalar… Akvaryum duygusu uyandırıyor. Yürürken ezilen halılar, korunma duyumuza mı sesleniyor, egemenlik egomuzu mu doyuruyor? Her köşeye sızan müzik yayını,  pırıl pırıl giysileriyle ortalıkta yüzen “dile benden” gülüşlü görevliler… Hangi bezginlikleri perdeliyor bu gülüşler. Bu işi çözmem gerek, çözeceğim. İşte. Sonunda .

Gece yarısını geçiyordu.  623 nolu oda.

Evrak çantasını, kol çantasını fırlatıp atmak için saniyeler…

Kapıyı açar açmaz cam kırığına benzer bir ışık, odanın en karanlık köşesine dek yürüdü ve orada olmaması gereken bir nesne onu durdurdu; bir erkek ayakkabısının burnu. Parlak, iyice cilalanmış. Temiz, pek sokakta gezmeyen türden.

Görmedi. Ama kapıyı kapatır kapatmaz tanımsız bir duygu ayaklarında köklenirken şimşek gövdesine yayıldı. Bu duyguyla ilgilenemedi, cep telefonu çaldı. Aynı anda sahildeki deniz fenerinin ışığı odaya bakıp geçti.

-Efendim? Mmm. Şimdi girdim odama.

Banyonun soluk ışığını açtı. Çardaş, duvardaki hoparlörden kayarak az önce koridor ışığının izlediği yolu izleyip aktı.

-Çok yorgunum, ama geleceğim, heyecanımı yatıştırmalıyım.

Ayakkabılarını dolabın içine fırlattı.

-Bilmiyorum. Adamların davranışlarından bir sonuç çıkarılmıyor. Çok denetimliler. Beğenip beğenmediklerini anlayamıyorsun. Tasarımları beğendiklerini düşünüyorum. Ha, o işi…Tapu Müdürü’ne çıtlattılar. Gökhan’ın bu konulardaki becerisini biliyorsun. Demiş ki; “biz belediyeden diğer konuları çözeceğiz, alıcısı bile neredeyse hazır yalnız sen tapu müdürü olarak bize yol göstereceksin.” Merak etme. Gökhan dikkatlidir. Makamında olur mu hiç? Pahalı mahalı, bu işi müdürden bağlarsak aradakilerle uğraşmamıza gerek kalmaz. Tapu olmazsa bu adamları kaçırırız biliyorsun.

Deniz feneri, oteli, odayı, kadının bedenini ikiye keserken odanın tamamen karanlık köşesinde sakin, irice bir erkek elini de kol düğmeli manşetinden biçti.

Kadın çantasını yatağın ayakucuna bıraktı, telefonu yanağıyla omzuna sıkıştırıp ceketini ve eteğini çıkardı.

-Giriş katıyla ilgili fazla soru sordular. 

Dolabı açıp eğildiğinde çoraplı bacaklarının arkası ve kalçalarına değdi geçti deniz feneri.

-Canım işçilerle beni yormasan. Ne yapalım, tırmalıyoruz işte. Biliyorum. İkinci aydır paraları… Azıcık elimiz rahatlasın. Çeşme akarken küpümüzü dolduralım. Hazır şimdi kriz var. Kimse sesini çıkarmıyor, hakkını aramıyor, bir iki kişiye kulak asma. Daha çok çalışalım ki kazanalım, falan deyin.  Bu ekmek ağacını yaşatmalıyız, deyin, işin ucunda hepten işsiz kalmak var, deyin. Fiyatları düşürürsek iş alıyoruz, ne yapalım deyin. İşi mi bırakacakmış? Hayır. Personel müdürüne yeni bir araba almayı önerelim, adamları sakinleştirir. Tamam. Muhasebe Müdürüne söylerim, onun senetlerini ödesin,  borçları falan vardır. Biraz konuşsun,  personel müdürü ne işe yarar, işçilerin başlarına bizim sağ kolumuzsun falan desin, o adamları susturur. Tabii ki sordum. Dükkân falan mı düşünüyorlar diye…

Gömleğini çıkardı, bacaklarının arasına sıkıştırdı. Dolabın içinden aldığı kuru temizleme poşetine tıkıştırdı. Hışırtı müziği bastırdı.

-Hım? Bir yandan üstümü değiştiriyorum. Çok yorgunum.

Kapı aralığından yalnızca elini çıkarıp poşeti tokmağa astı. İnce koridor ışığı içeri girip eridi.

-Dükkân değil. Tabi bir bakışla dükkân sayılır. Spor salonu ve spor malzemeleri satacakları iki ortam istiyorlar. Bizim cam cepheyi kullanamayabiliriz. Yok, Tapu Müdürü nakit istemiyormuş. Başkalarının adına mülk olacak. Bilmiyorum. Bizim teklifimize göre. Bence ona kira getirisi olan küçük parçalar önermeliyiz. Şu satamadığımız dükkânlardan. İkisi  Karıncadere’deki dükkan olabilir. Sen de düşün. Beş tane, dört tane mi? Neyse işte. Adam devlet memuru, villada oturursa kokusu çıkar sonra… Tamam.

Dolap kapağının arkasından bedeninin bir kısmı yine kayboldu. Bacakları parladı. Valizden çıkardığı gömleği uzaktan yatağın üzerine fırlattı. Parfümün kokusu dört bir yana sıçradı. Çardaş’ın ezgilerine takılıp karanlıkta, koltukta oturan adamın burun deliklerini kabarttı.

-Yok, hazırlanıyorum, dedim ya. Evet, spor salonu ve spor mağazası. Sigorta mı? İşçilere mi? Yapma canım. İnşaat işçisine sigorta görülmüş şey mi? Canı istiyor sabah işe gelmiyor, biliyorsun. Ben taşeronla konuşurum, o sigorta isteyenlere yol versinler. Belediye bile artık… Adam mı yok Allah aşkına? Hım? Öyleyim. Bak birazdan ne acımasız olduğumu göreceksin. Hım? Hayır, o çamaşırlarımı getirmedim. Narin çamaşıra ihtiyacım var mı? Aferin sana. Sen ne zaman çıkıyorsun? Tamam.

Naylon çorabı çıkarırken külotu da sıyrıldı. Fenerin oraya ulaşan ışığı bedenine değdi. Kirli çamaşır torbasının hışırtısı duyulurken gölgedeki eller koltuğun kolçaklarını sıktı. Odada gezindikçe çıplak ayakları halının tüylerinden keyif alıyordu. Eklemleri çıtlayarak kadınsı adımlarla…

-Spor salonu tabi ki cam yüzeyli olamaz. Nasıl bir çözüm buluruz şimdi aklıma gelmiyor. Demek istediğim binanın görüntüsüne, mimari mantığına ters düşmeyecek bir şey…

Eline aldığı yeni etekle odanın içine yürüdü, kırışmamasına özen göstererek yatağın üstüne bıraktı.

-Senin aklına bir şey geliyor mu?

Tekrar eğildi, yatağın üstündeki çantasını karıştırmaya başladı. Saçları önüne düştü, yüzü görünmez oldu.

-Aklıma geldi, bir dakika, dedi. Telefonu yatağa bıraktı, sutyeninin kancalarını söküp çıkardı, eğilip telefonu alırken fenerin ışığı bu kere ensesinden yürüyüp kalçalarında karardı. Koltuktaki adamın ütülü paçası sola düştü. Gözlerini yavaşça kapatıp açtı.

-Bak aklıma ne geldi, diye doğruldu. Saçlarını savurdu. Banyodan gelen ışık arkasından vururken başını geri yatırdı. Deniz feneri dönüp gelmişti ve burnunun ucundan diz kapaklarına dek tüm bedenini yalayıp geçti. Onu gizlice izleyen adamın boğazındaki çekiç yüzünden yutkundu.

-Spor salonunu mağazanın gerisine yerleştirelim. Ön kısım mağaza, anlatabildim mi? Tamam, cam, vitrin, yüzeyi bozulmayacak. Diyeceğim ki, insanlar mağazaya geliyorsa tezgâhın arkası cam bölmeden spor salonunu görsün. Bu spor için isteği artırır. Spor salonuna da mağazadan geçilerek gidilir, iki yönlü satış. Ne diyorsun bu fikrime? Mmm,ne güzel söylüyorsun. Bir kere daha söyle bakayım… Evet, artık tamamen soyundum ama bir de duş almam gerek ki hazırlanabileyim.

Sözcükler karanlık köşeye yakıcı buhar damlaları olup düştü. Işık dikenlerinin ucunda Çardaş ezgilerinin içinde pırıldadı ve fener o sırada kadının bedenindeki tüm gölgeleri sildi geçti.

Görünmeyen adam soluğunu tuttu, başını koltuğa iyice gömdü. Bu kadar yakınındaki o tanıdık parfüm ve ter kokusu derisinin seğirmesine neden oldu.

-Ne diyorsun bu fikrime tatlım? Bir hafta sonraya görüşme ayarlayayım mı?

Banyoya yürüdü. Çıplak görüntüsü aynanın içinde yüzdü.

-Tamam.

Yırtılma sesiyle su yere düştü. İzleyici soluğunu sessizce bıraktı. Kol altlarından sırtından ter fışkırdığını hissetti.

-Canım, bırak da yıkanayım, yalnızca yarım saat… Yarım saat sonra söz…

Son sözcükler belli belirsizdi, sanki boğuk bir kıkırdama. Boşa akan suyun sesi değişti, bedene çarpan pıtırtıların duşa kabinin sürgülenme sesi örttü.

O, sımsıkı kavradığı kolçakları bırakıp sessizce doğruldu. Yatağın üstünde belli belirsiz seçilen giysilere baktı. Çenesini kaldırıp havayı kokladı. Yüzüne vuran ışık yeşil gözlerini aydınlattı. Hemen sonra Çardaş’ın nabız atışı düşmüş, ışık kesikleri yok olmuştu. Gölgesi odanın kapısına tırmandı, sessizce çıktı.

Kadın herhangi bir ses duymuş değildi. Ama vücudundaki tüm sinir hücreleri onu ürpertiyle uyardı. Köpükler akar akmaz bornozunu giyip çıktı. Korku, can evinde sessizce soluk alıyordu. Tüm ışıkları yaktı. Gözleri etrafta dolaştı, her şey olması gerektiği gibi… Yalnızca… Koltuktaki ortası çökmüş yastığı alıp dalgınca kabarttı, yerine bıraktı. Elleri bornozun ceplerinde, cam duvarın önünde durdu, ışıklar, deniz, tekneler, deniz feneri… Saçlarından süzülen sular, gözyaşlarını önüne katıp bornozunun yakasında yok oluyordu. Taş gibi durup gecenin altın rengi ve mavi görüntüsüne baktı, korkmuş ve yapayalnız.

Yayınlayan

serapgokalp

Bursa doğumlu. Bir süre devlet memurluğu yaptı, istifa ederek otomotiv, gıda, tekstil, çelik, inşaat sektörlerinde değişik görevlerde çalıştı. İlk öyküsü Edebiyat-81 dergisinde 1983 yılında, daha sonra Yeni Olgu, Kıyı, Öner Sanat, Karşı, Yaklaşım, Yazko, Papirus, Agora, Türk Dili dergilerinde yayınlandı. Sonraki yıllarda; İle Dergisi, Patika Dergisi, Anafilya, Havuz, Öykü Teknesi, Sözcükler, Notos, Kurşun Kalem, Kar, Dünyanın Öyküsü, Kitaplık, Gösteri dergilerinde öyküleri, inceleme yazları yer aldı. İlk öykü dosyası Böcek Cinayetleri’dir. Ancak yayıncı tarafından yıllarca bekletilip basılmadığı için dosyayı geri almış ve imha etmiştir. İkinci dosyası Astak Kum Saatinde Akarken adlı kitabı, 2002 yılında Sistem Yayıncılık tarafından kitaplaştırıldı. Otuz sekiz yeni öyküsü 267 sayfalık bu ilk kitapta yer aldı. İkinci kitabı Kulak Misafiri, 2009 yılında Pupa Yayıncılık tarafından basıldı. Ödüllü öykülerinin yer aldığı bu kitabı Orhan Kemal Ödüllü üçüncü kitabı Tuz Saraylar izledi. 2010 yılında İlya Yayıncılık tarafından kitaplaştırıldı. Dördüncü kitabı Pirana Kahkahaları 2017 yılında Kanguru Yayınları tarafından yayımlandı. Kişisel kitapları dışında Anlatılan Bizim Hikâyelerimiz, Çığlık, Mübadele Öyküleri, Öykü Dostluğu, Kadınların Ruh Acıları, Öyküden Çıktım Yola-252 Yazardan Minimal Öyküler, Gurbet (Almanya, Gökyüzü Yayınevi Seçkisi) Tanzimattan Günümüze Rumeli Motifli Öyküler seçkilerinde öyküleri yer aldı. Kadın Yazarlar Derneği Yayını, Kadınlar Edebiyatla Buluşuyor adlı projede öykü atölyeleri düzenleyerek aynı adlı yapıtta ve yine Kadın Yazarlar Derneği Yayını olan Söz Kesmek, Kına Yakmak, Nikah Kıymak adlı kitapta incelemeleri, yayınlandı. Öykü kitapları dışında Kalp Krizi, Bu Gece Uyku Yok Çünkü ve Buket Başaran Akkaya ile ortak oyunlaştırdıkları İki Çığlık, İki Türkü, Bir Ağıt adlı oyunları bulunuyor. Serap Gökalp’in bir öyküsünden oyunlaştırılan bu oyun Devlet Tiyatrolarına kabul edildi. Çalışmalarından Fadime Hanımın Işığı adlı öyküsü Petrol İş Sendikası – Kadın Öyküler Yarışmasında 2007 birinciliğini, Sisin İzi adlı öyküsü, Madenci Öyküleri Yarışması 2007 ikinciliğini, 16/24 Vardiyası adlı öyküsü, Abdullah Baştürk İşçi Öyküleri Yarışması 2007 üçüncülüğünü kazanmıştır. 2009 yılında Tuz Saraylar adlı dosya ile katıldığı öyküleri Orhan Kemal Ödülü ikinciliğini almıştır. Metin incelemelerini dergilerde, internet edebiyat siteleri ve edebiyat etkinliklerinde, paylaşmaktadır. Halen ÇYDD Bodrum şubesinde ve Bodrum Kent Konseyinde gönüllü olarak çalışmakta öykü atölyeleri düzenlemektedır.

“Onun Yokluğu” için 2 yorum

Yorum bırakın