ÖYKÜDE KURMACA ÜZERİNE

Anların metni; öykü. Damlacıktır, şimşek çakmasıdır, haykırıştır… Bu tanımları çoğaltmak mümkün. Demek istenen odur ki –şimşek çakması örneği üzerinden gidelim– öykü şimşek çakması gibi “an”lara odaklanansa eğer, öykü yazarlığı da sağanakta yolunu yitiren bir karakterin şimşek çakması anında yaşadığı içsel gerginlikler ve karşılaştığı fiziksel zorlukları öyküye dönüştürme becerisi olsa gerek.

Burada beceriden söz ederken iki ayrıntıyı farkında olmaksızın tanımlarız, birincisi dil kullanma becerisi, ikincisi kurmaca becerisi.  Öykünün olmazsa olmazı “kurmaca”. Olayları olduğu gibi anlatan kişilere öykücü demek doğru olmaz. Belki gazetecilik alanına giriyordur.  Kurmaca unsurunu  kullanırken yazan özne kendi akıl almaz macerasını değil, okurun ilgisini uyandıracak, tutarlı olanı, hedefi olanı, yazınsal ve dilsel estetikle yoğrulmuş olanı kaleme almalıdır. Öykü yazarken bir takım “kartlar dağıtılır”. Sırası yazarın seçimi olmakla birlikte tüm kartlar oynanır. Burada yazarın seçimi olarak tanımladığım öykünün kurgusudur. Herkes bir cüce uşakla bir konuğun üzerine bir öykü yazabilir, kolaylıkla. Burada dağıtılan kartlar;  bir uşak, (cüce), bir konuk, bir ev sahibi , belki diğer konuklar ve özellikleridir. Bunlardan oluşturacağımız metne giriş çıkışları, yapıp ettiklerine ilişkin seçkilerimiz kurgumuzdur, özel ve özgün olandır. Finalde de tüm kartlar okur ve yazar tarafından görülmüş, oynanmış ve bir araya gelmiş olmalıdır. Açıkta, kafalarda soru işaretine neden olacak boşlukta bir ayrıntı kalmamalıdır. (Çehov’un duvardaki tüfek öğüdü.)

Denilen odur ki kurmacada inandırıcı anlatım üçüncü tekil şahıstır. Belki. Bu bana kolaycılık gibi gelir. Kolaydır çünkü yazara her yönden veya her karakterin açısından bakma ve anlatma olanağı sağlar, hiç zorlanmazsınız. Anlatıcıyı seçerken şuna dikkat ederim, nasıl anlatacağım? “Nasıl” ı anlatmanın özelleklerinden biri anlatıcı özne seçimidir ve öykü kurgusuna uygun değilse metni batırabilir. Kocası tarafından işkenceye uğrayan bir kadını üçüncü tekil şahıstan anlatmak pek olası. Burada durup şunu düşünürüm; hangi mesajı vereceğim? Burada anlatabileceğim ilk anda aklıma gelen öykü kurguları şunlar olabilir, mağdurun öyküsü, saldırganın öyküsü, ikisinin aynı anda öyküsü vb.  Kadının çektiklerini seçiyorum.  Yani mağdurun üzerine odaklanacağım. Bunu en iyi nasıl anlatırım? Tanrısal bakışla üçüncü tekil şahıs işimi görür mü? Elbette. Ama okuru alıp olayın geçtiği ortama götürebilmekse istediğim, yumrukları, tokatları, belki pantolon kayışının etkilerini hissetmesini, kadının duygularını hissetmekse amacım…

Anlatı denemeleri yapmayı severim. Astak Kum Saatinde Akarken kitabımdaki Atlar öykümde felçli bir adamla başında bir doktoru kurgulamıştım. Nasıl anlatacağım konusundaki seçimimi ikisini de anlatmak şeklinde planlamayı hedefledim. Ama bunu dümdüz alışıldık biçimde yapmak yerine öyküyü iki sütun halinde yazdım ve eş zamanlı olarak konuşamayan felçli hastanın belleğiyle başındaki doktorun belleğinden anlatmayı denedim.  Zordu ama çok doyumlu bir çalışmaydı. Elbette metnin sayfa sayısı alışıldık miktardan uzun olduğu için hiçbir dergi yer vermediğinden kitap olana kadar öykü bekledi. Ama özel bir anlatı biçimi olması bana mutluluk verir. (Merak edenler için önümüzdeki günlerde bu öyküyü blogda paylaşmayı düşünüyorum.)

Konumuza dönersek, kurguyu yaparken, herkes tarafından ve kolayca gerçekleştirilebilecek anlatı yöntemlerini seçmek, elde edilebilecek bilgileri kullanmak yerine daha özgün, özel bilgiler ve söyleyişler kullanılmasının zorunluluk olduğunu düşünürüm. (İnternet çağında ve dünya anlatı mirasının ardılları bizler için ve özellikle Anadolumuz topraklarında yazar olan bizler için gerçekleştirmemiz hayli çalışmayı gerektirdiği apaçık olmakla birlikte olanaksız değildir.) Bunun için dilin engin olanakları, anlatım sanatlarının, öyküleme biçemlerinin geniş olanaklarını kullanmak mümkün. 

Şunu da atlamayalım,  kurgunun inandırıcılığını sağlayan, yapıtaşlarından en önemlisi sözcüklerin kullanımında asla yazarın kafasında soru işareti olmamalıdır. Varsa usanmadan, mutlaka araştırmak ve sözcük yerine oturdu mu, “sahihlik duygusu”  yaratıyor mu, bakmak gerek.

Son bir ayrıntı; en çok karşılaştığım “hayatım roman” sohbetleri beni çaresiz bırakır. Yazarların, olayları yaşayan insanlar , onların yapıp ettiklerini yazmak üzere var edildikleri yanılsaması içinde olan insan sayısı azımsanamaz. Şunu bir türlü anlatmayı becerememişimdir; tanıklığım, dinleyiciliğim ve/veya kurgularım benim önemsediğim ayrıntıları içermek zorundadır. Burası benim arenamdır. Tek başıma olmak zorundayım. İz bırakan meselenin bana iz bırakması gerekliliği vazgeçilmezimdir. Yaşanan ne kadar derin, trajik olursa olsun benim üzerimde iz bırakmasıyla öykü ve dolayısıyla kurgusu kafamda şekillenmeye başlar. Yazar beyni için ne olduğu, nasıl olduğu değil, onun kendisi tarafından nasıl kurgulanacağı, şekillendirilip yoğrulacağı kullanılabilirliği ve sunulabilirliğidir. En çok sevdiğim öykü tanımı, “çağdaş öykü anlamlandıran metindir.”

Anlamlandırma uğraşıyla ilgili diğer çalışmalar da başka yazıların konusu olsun.

Yayınlayan

serapgokalp

Bursa doğumlu. Bir süre devlet memurluğu yaptı, istifa ederek otomotiv, gıda, tekstil, çelik, inşaat sektörlerinde değişik görevlerde çalıştı. İlk öyküsü Edebiyat-81 dergisinde 1983 yılında, daha sonra Yeni Olgu, Kıyı, Öner Sanat, Karşı, Yaklaşım, Yazko, Papirus, Agora, Türk Dili dergilerinde yayınlandı. Sonraki yıllarda; İle Dergisi, Patika Dergisi, Anafilya, Havuz, Öykü Teknesi, Sözcükler, Notos, Kurşun Kalem, Kar, Dünyanın Öyküsü, Kitaplık, Gösteri dergilerinde öyküleri, inceleme yazları yer aldı. İlk öykü dosyası Böcek Cinayetleri’dir. Ancak yayıncı tarafından yıllarca bekletilip basılmadığı için dosyayı geri almış ve imha etmiştir. İkinci dosyası Astak Kum Saatinde Akarken adlı kitabı, 2002 yılında Sistem Yayıncılık tarafından kitaplaştırıldı. Otuz sekiz yeni öyküsü 267 sayfalık bu ilk kitapta yer aldı. İkinci kitabı Kulak Misafiri, 2009 yılında Pupa Yayıncılık tarafından basıldı. Ödüllü öykülerinin yer aldığı bu kitabı Orhan Kemal Ödüllü üçüncü kitabı Tuz Saraylar izledi. 2010 yılında İlya Yayıncılık tarafından kitaplaştırıldı. Dördüncü kitabı Pirana Kahkahaları 2017 yılında Kanguru Yayınları tarafından yayımlandı. Kişisel kitapları dışında Anlatılan Bizim Hikâyelerimiz, Çığlık, Mübadele Öyküleri, Öykü Dostluğu, Kadınların Ruh Acıları, Öyküden Çıktım Yola-252 Yazardan Minimal Öyküler, Gurbet (Almanya, Gökyüzü Yayınevi Seçkisi) Tanzimattan Günümüze Rumeli Motifli Öyküler seçkilerinde öyküleri yer aldı. Kadın Yazarlar Derneği Yayını, Kadınlar Edebiyatla Buluşuyor adlı projede öykü atölyeleri düzenleyerek aynı adlı yapıtta ve yine Kadın Yazarlar Derneği Yayını olan Söz Kesmek, Kına Yakmak, Nikah Kıymak adlı kitapta incelemeleri, yayınlandı. Öykü kitapları dışında Kalp Krizi, Bu Gece Uyku Yok Çünkü ve Buket Başaran Akkaya ile ortak oyunlaştırdıkları İki Çığlık, İki Türkü, Bir Ağıt adlı oyunları bulunuyor. Serap Gökalp’in bir öyküsünden oyunlaştırılan bu oyun Devlet Tiyatrolarına kabul edildi. Çalışmalarından Fadime Hanımın Işığı adlı öyküsü Petrol İş Sendikası – Kadın Öyküler Yarışmasında 2007 birinciliğini, Sisin İzi adlı öyküsü, Madenci Öyküleri Yarışması 2007 ikinciliğini, 16/24 Vardiyası adlı öyküsü, Abdullah Baştürk İşçi Öyküleri Yarışması 2007 üçüncülüğünü kazanmıştır. 2009 yılında Tuz Saraylar adlı dosya ile katıldığı öyküleri Orhan Kemal Ödülü ikinciliğini almıştır. Metin incelemelerini dergilerde, internet edebiyat siteleri ve edebiyat etkinliklerinde, paylaşmaktadır. Halen ÇYDD Bodrum şubesinde ve Bodrum Kent Konseyinde gönüllü olarak çalışmakta öykü atölyeleri düzenlemektedır.

One thought on “ÖYKÜDE KURMACA ÜZERİNE”

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s