MERDİVEN

Çocuklar öylesine bağırıyorlardı ki trafiğin ve kalabalığın uğultusunu bastırdıkları yetmiyor gibi, gelip geçen yetişkinlerin hafif bir yay çizmelerine, yan gözle kaçamak bakışlarına neden oluyorlardı.  Sorun paraydı. Koca gözlü sorun çıkarıyordu:

“Kandil günü yalnızca sokağa ip gerersin, öyle evlere falan gitmem ben.”

Oya kısa boylusu sokaktan geçen insanların, artık para vermediğini ama evlerine gidilip el öperlerse çaresiz ve-receklerini düşünüyordu. Mum verme alışkanlığı, çoktan bitmişti, istemek çocukların bile aklına gelmiyordu. Hem mumu ne yapacaksın?

“Ama kapıya gelmiş üç oğlan çocuğunu mübarek günde çevirmek istemezler.”

“Sanki bayram!” İri gözlerini açtı. “Hem bilmediği apartmanlarda insanın başı derde girer.”

Sarı saçlı; “Tabi oğlum,” diye destekledi. “Organ mafyasının evine gittin diyelim. Bastın zile, “Ya mum ya para dedin. Gel çocuğum içeri bekle de getireyim sana mumu, parayı diyecek. Sonra trak kapı…”

“Biz içeride…” dedi öteki.

“Organlar sepette,” dedi Sarı. “Ya gözünü ya ciğerini…”

“Siz neden ikiniz böyle aynı çanağa işiyorsunuz?”

“Ne yani yalan mı?”

Bir yandan da yürüyorlardı. Akasya apartmanının önüne gelince üçü de komut almışçasına durdular. Davet edici, dahası baştan çıkarıcı bir aralık. Bu mahallede tüm kapılar sımsıkı kapalı, ziller mikrofonluyken bu kapının aralık olması sanki…

“Kuşları yakalamak için sandık altında, girebileceği kadar bir delik bırakırsın…”

“Çok saçma! Açık unutulmuş bir fırsat kapısı işte.”

Birbirlerine baktılar, gözleriyle anlaştılar ve içeri girdiler. Bir numaralı dairenin ziline basıp beklerken tavan köşelerini incelediler.

Dingin, gülecen bakışlı, parlak beyaz saçlı yaşlı bir kadın kapıyı açtı. Kapıyla birlikte bir ışık koridoru da… Üstündeki eşofmanın rengiyle, konuşmasındaki canlılıkla hiç tanımadıkları yeni bir nine tanımı yarattı çocukların kafasında. Capcanlı bir sesle;

”E, gençler, hoş geldiniz bakalım,” dedi. Sesi apartman boşluğundan çatıya doğru tırmandı.

“İyi kandiller,” dediler üçü bir ağızdan, duygusuz bir sesle.

“Ooo”.

Yaşlı kadından hoş bir gülümseme çocukların ruhuna doğru esti ama ağır ve somut bir kalkanla;  arsızlık ve aç gözlülükle çarpışıp oraya buraya saçıldı.

“Demek öyle,” dedi Yaşlı Kadın. “Size de iyi kandiller.”

Öpmeleri için elini uzattı. Biri öptü.  Öteki;  “Ya mum, ya para” dedi. Üçüncüsü yerdeki mermer desenini ayakkabısının burnuyla eşeleme girişiminde bulunurken suskundu.

“Benim bildiğim bu iş sokakta yapılırdı çocuklar.”

“Evet, ama” dedi kısa olan arsız ve bilgiç, “Kimse para vermiyor.” Üstündeki tişörtün kenarını parmağına dolayıp açtı.

Kadın çocukların üzerine yapışmış korkaklık, yaltaklanma ve kir tabakasının bulanıklığını görüp;

“İyi de evladım, madem bugün kandil, yıkanıp pak-lanacaktınız, temiz giysiler giyecektiniz, hiç yaramazlık yapmayıp, insanlara iyilik yapacaktınız ki bak o zaman bahşişler nasıl gelecekti,” dedi.

Rastladıkları her şeyin yaşamsal özsularını emip he-mencecik sindirmek yeteneğiyle doğmuş bu yaratıklar;   

“Bahşişle temiz giyinmenin ne ilgisi var ki?” dediler.

“Bahşişle ilgisi yok. Temiz giyinmenin kandille ilgisi var. Çünkü bugün Kuran okunacak, dualar edilecek.”

“Yaaa” dedi meraklı, alaylı koca gözler. Para hırsı ve arsızlığı sonunda ona da geçmişti. Organ mafyasının evi olmadığına göre bu ihtiyardan bir şeyler koparılmalıydı.

“Siz bu kandilin ne kandili olduğunu biliyor musu-nuz?”

Mesafeli söylenmiş bu cümle çocuklara öğretmenle-rini anımsattı.

“Yoo,” dediler. Umurumuzda değil diyordu omuzları.

“Miraç Kandili. Hazreti Muhammet’in göğe yükseldiği gece. Kutsal merdivenin üzerindeyken…”

“Neyin üzerinde?”

“Nasıl yani?” Birbirlerini itekleyip güldüler.

“Miraç merdiven demektir.”

“Sonra yere nasıl inmiş ki?”

“Şey, bunlar güzel bir varmış bir yokmuşlar da sen bize para vericen mi para?”

“A, aaa” diye sinirlendi Yaşlı Kadın. “Ben burada durmuş size kutsal konulardan söz ediyorum.”

“Ama teyze bugün hem de Bursa’nın kurtuluşu…”

Kadının sabrı taştı ama bu gözlerde gördüğü saldır-ganlık belirtisinden ürktü. Şimdi üstüme çullanacaklar Hadi canım çok saçma! Korku filmi mi bu? Öyle olmuyor mu zaten? Kapıyı çalıyorlar, para istiyorlar, sonra… Saç-malıyorum.  Kutsal günler ve Milli günlerin “anlam ve önemini” sırıtışları arasına sıkıştırmış bu öznelere kaşla-rının iki ucunu kaldırarak baktı. Öptürdüğü eliyle havada bir şeyleri geri ittirdi bu kere; “Sizin anneniz babanız yok mu? Utanmıyor musunuz böyle… Yetmez gibi şehitleri-mizin de kemiklerini sızlatıyorsunuz…”

Cümlesini yarım bırakıp kapıyı gürültüyle kapattı. Öfkeden titriyordu Jülide Hanım. Akasya apartmanı, kat 1, daire 1; “Memleketin bu kadar bozulmasına akıl erdiri-lecek gibi değil!” diye bağırdı palto askısına.

Yarım saat kadar sonra kapının camında şapkasının duruşunu kontrol etti, yer altı tren istasyonuna yürümeye başladı. 

Kandil kutlayıcısı çocuklar… İstasyon merdivenle-rinde gerilmiş ipi görünce Jülide Hanımın sinirleri de gerildi. Bu zamane çocuklarının hepsi kötü yürekli. Tanrım, az önce kapıma gelen köfte-horlar!  İlgiyle onlara doğru eğildi; “Evladım, buraya ip gerilir mi?” dedi yarı azarlar, yarı tatlılıkla. “Biri görmeyip takılırsa, merdivenlerden yuvarlanır alimallah! Üzülmez misiniz o zaman?” Tamamen haşlamak da iyi olmaz, biraz üzücü konuşmalı.

“Bir şey olmaz Teyze,” dedi sarı kafalı önemsemeyerek. Bu tavrı babasından edinmişti. Bir konuda yanlış düşünüyorsa, haksız çıkacağını anlarsa bunu söyler babası; bir şey olmaz. Bu cümleciğin kalkanına da yürekten inanarak görmezden gelir. Babasından nefret eder. Şu an bu kadından da öyle. Hatta onun kişiliğinde tüm yaşlılardan. Aksak şapka gözden kaybolunca arkadaşlarına:

“Kırk yaşını geçenleri (işaret parmağıyla boğazını çizdi) bijit,” dedi, yavaşça. Sinirle üst dudağını burnuna yaklaştırıp soluk aldı.

Jülde Hanım, içi rahat etmediğinden çocukların yarattığı tehlikeyi bir kere de güvenlik görevlisine söylemeden edemedi. Ama iki adım sonra, turnikeyi geçer geçmez pişman oldu.  Çocukları itip kakmasa bari… Sanki havada şeftali kokusu var.

Hhhhhhhhhhhhh, diye sokuldu yer altı treni istasyona, kapılar hhhhhhhhhh diye açıldı. İnsanların kapılara hücum etmesinden biraz heyecanlandığını itiraf etmek zorunda Jülide Hanım, hayır düpedüz korkulara kapılıyor. Ama sonrası keyifli.

İvaz Paşa çarşısındaki yorgancılardan pamuk fiyatlarını ve yorgan fiyatlarını aldı. Hazır yorganların dikişlerini beğenmedi. Bezgin bir satıcı; “Anacağım sen çok titizsin. Ben sana bir yorgancı tarif edeceğim, çeyizlik yorgan dikiyor, tam istediğin gibi,” dedi sonunda.

“Ayol ben zaten çeyizlik yorgan bakıyorum.”

Satıcı şaşırdı ama pot kırmamak için boynunu büküp;  

“Maşallah!” diye mırıldandı.

Onun tavrı ve kastettiği yüzünden Jülide Hanım gülmekten şapkasını düşürdü. Satıcı onun kahkahasından alınmış olmasına rağmen acı bir “çattık belaya” gülüşüyle şapkayı yerden alıp elinin tersiyle pat patlayıp uzattı.

Jülide Hanım;  “Yok evladım, torunum evlenecek de,” dedi. “Bana da rahmetli ninem diktirmişti. Ömrümce onu andım. Torunum da beni ansın diye işte… Bir de dantel yatak takımımız var, gelinlik lohusalık. Torunun oğlu olursa sünnette de kullanılır.  Ay ben bunları adama niye anlatıyorum ki, nesine gerek? Neyse,  sen ver bakayım bana şu yorgancının adresini…”

İşini bitirdiğinde dönüşünü aynı yoldan yaptı. Nedense sonbahar güneşinin etrafa bir sessizlik verdiği duygusuna kapıldı. Keşke Koza Han’da bir kahve içseydim. Yer altı treninden inenlerin yarattığı kalabalığın dağılması için biraz oyalandı. Çıkışa yöneldiğinde ortalıkta kimse kalmamıştı. Jülide Hanım kahvenizi komşularınız üç numaradaki Zuhal Hanım ve beş numaradaki Hasan Bey’le içersiniz artık. Bak yine o çocuklar!  

Merdiven başında durmuşlardı. Onun geldiğini görünce küçük kaynaşmalarla kenara çekilip sessizce beklediler. Bir iç daralması hissetti Jülide Hanım. Çantasını çalıp kaçtıklarına ilişkin bir kuruntu parlayıp kayboldu usunda.

Bir dakika, bu sıradan güzel bir gün, karabasan olma-sına izin vermem. Bunlar zararsız afacan oğlan çocukları. Bak kenara çekilip sessizce bekleşiyorlar… Yine de kaçınılmaz olarak bugünkü saldırgan ve ısrarcı bakışları anımsadı. Bu çok saçma bir kuruntu!

Üstünlük taslayarak; “Sizi gidi köftehorlar!” diye homurdandı.

Köftehorlar seslenişinde yapılanan tam olarak haylazlık olmasına karşın hoşgörü sızıyordu. “Sizi gidi köftehorlar, kulaklarınızı çekmek gerek…”

Cümlesini bitiremedi. Önce çok zayıf, bakır bir tel kadar ince bir hissediş akımı geçti tüm vücudundan; Düşeceksin!  Hani deprem öncesi içinize bir şey saplanır ama farkındalık gecikmiştir ya da korku…

Görünürde takılacak bir şey yoktu ve basamağın ge-rektirdiği kadar ayağını kaldırdığından emindi. Ah bir yerim kırılmasa bari… Son düşündüğü buydu. Hhhhhh sesinden yeni bir yer altı treninin geldiğini anladı. Birden sesler durdu ve karanlık…

Üç çocuk gölgesi,  Jülide Hanımın üstüne düştü, onu dikkatlice incelediler. Sonra hızla çalıştılar. Biri misinayı topladı. Biri cüzdanı bulup dikkatlice içini boşalttı. Üçüncüsü etrafı gözlüyordu. Telaşlı ve alçak sesle; “Haydi” dedi “Yeni tren boşalmadan kaçalım.”

“O treni kaçırdı ama,” dedi en acımasız olanı. Yerdeki yaşlı kadına tiksintiyle baktı.

“Yok, göğe yükseldi” diye kıkırdadı. “Haydi” diyen paraları cebine yerleştirirken. “Bugün göğe yükseliş günü ya…”

“Miraç neymiş bakalım?”

“Merdiven…”

“Bak bu da merdiven bu da göğe yükselen bir Müslüman.”

“Yok, oğlum, bugün onun kurtuluş günü…”

Daha çok gülüp hızla uzaklaştılar.

Yayınlayan

serapgokalp

Bursa doğumlu. Bir süre devlet memurluğu yaptı, istifa ederek otomotiv, gıda, tekstil, çelik, inşaat sektörlerinde değişik görevlerde çalıştı. İlk öyküsü Edebiyat-81 dergisinde 1983 yılında, daha sonra Yeni Olgu, Kıyı, Öner Sanat, Karşı, Yaklaşım, Yazko, Papirus, Agora, Türk Dili dergilerinde yayınlandı. Sonraki yıllarda; İle Dergisi, Patika Dergisi, Anafilya, Havuz, Öykü Teknesi, Sözcükler, Notos, Kurşun Kalem, Kar, Dünyanın Öyküsü, Kitaplık, Gösteri dergilerinde öyküleri, inceleme yazları yer aldı. İlk öykü dosyası Böcek Cinayetleri’dir. Ancak yayıncı tarafından yıllarca bekletilip basılmadığı için dosyayı geri almış ve imha etmiştir. İkinci dosyası Astak Kum Saatinde Akarken adlı kitabı, 2002 yılında Sistem Yayıncılık tarafından kitaplaştırıldı. Otuz sekiz yeni öyküsü 267 sayfalık bu ilk kitapta yer aldı. İkinci kitabı Kulak Misafiri, 2009 yılında Pupa Yayıncılık tarafından basıldı. Ödüllü öykülerinin yer aldığı bu kitabı Orhan Kemal Ödüllü üçüncü kitabı Tuz Saraylar izledi. 2010 yılında İlya Yayıncılık tarafından kitaplaştırıldı. Dördüncü kitabı Pirana Kahkahaları 2017 yılında Kanguru Yayınları tarafından yayımlandı. Kişisel kitapları dışında Anlatılan Bizim Hikâyelerimiz, Çığlık, Mübadele Öyküleri, Öykü Dostluğu, Kadınların Ruh Acıları, Öyküden Çıktım Yola-252 Yazardan Minimal Öyküler, Gurbet (Almanya, Gökyüzü Yayınevi Seçkisi) Tanzimattan Günümüze Rumeli Motifli Öyküler seçkilerinde öyküleri yer aldı. Kadın Yazarlar Derneği Yayını, Kadınlar Edebiyatla Buluşuyor adlı projede öykü atölyeleri düzenleyerek aynı adlı yapıtta ve yine Kadın Yazarlar Derneği Yayını olan Söz Kesmek, Kına Yakmak, Nikah Kıymak adlı kitapta incelemeleri, yayınlandı. Öykü kitapları dışında Kalp Krizi, Bu Gece Uyku Yok Çünkü ve Buket Başaran Akkaya ile ortak oyunlaştırdıkları İki Çığlık, İki Türkü, Bir Ağıt adlı oyunları bulunuyor. Serap Gökalp’in bir öyküsünden oyunlaştırılan bu oyun Devlet Tiyatrolarına kabul edildi. Çalışmalarından Fadime Hanımın Işığı adlı öyküsü Petrol İş Sendikası – Kadın Öyküler Yarışmasında 2007 birinciliğini, Sisin İzi adlı öyküsü, Madenci Öyküleri Yarışması 2007 ikinciliğini, 16/24 Vardiyası adlı öyküsü, Abdullah Baştürk İşçi Öyküleri Yarışması 2007 üçüncülüğünü kazanmıştır. 2009 yılında Tuz Saraylar adlı dosya ile katıldığı öyküleri Orhan Kemal Ödülü ikinciliğini almıştır. Metin incelemelerini dergilerde, internet edebiyat siteleri ve edebiyat etkinliklerinde, paylaşmaktadır. Halen ÇYDD Bodrum şubesinde ve Bodrum Kent Konseyinde gönüllü olarak çalışmakta öykü atölyeleri düzenlemektedır.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s