Pirana Kahkahaları kitabımdan
Baykuş gözü bir mehtap vardı. Soğuk içeceklerimiz avuçlarımızda, serinlemeye çalışıyorduk. Jöleye dönüşmüş sıcak , dört bir yanımızı kuşatmış hanımeli ve yasemin kokuları içinde yüzüyorduk. Benim balkonda, Kaptan, Bizim Sosis, Canan, Canan’ın beş yaşındaki oğlu Can, Boksör, Boksör’ün sevgilisi Sultan Hanım bir de Balık. Dereden tepeden laflıyorduk. Can, sıkıntı belirtileri gösterdiğinde birimiz onunla ilgileniyordu. Balkon kapısının camına dolgun sesle çarpanın ilkin minik bir kuş olduğunu sandık. Can, yapbozların parçacıklarını döke saça kalkıp yere düşen şeyin ne olduğuna bakmak için balkona geldi. Ben Sosis’e: “Ya aynı fikirde değilim,” diye itiraz etmeye yeltenmişken, avucunu dolduran fıstık yeşili kıpırtıyı burnuma doğru uzattı;
−Bak ne buldum Zeyno! Bütün organlarımın sıvılaşıp idrar kesemden boşalmasından ramak kala annesi duruma el koydu;
―Ah ne şirin bir peygamberdevesi!
―Hangi? demişim. Can elini adamakıllı yüzüme yaklaştırmışken bayılmayla gölgelenmiş bir gülücükle titredim.
―Yapma, yapma oğlum. Zeyno teyzen korkuyor. Bak yüzü kireç gibi oldu. Derken telefon çaldı. Herkes komut almışçasına kolundaki saate baktı; hayırdır inşallah! Can, yumruğuna tutsak ettiği peygamberdevesiyle telefonun yanına gitti.
―Dur oğlum. O bizim telefonumuz değil. Zeyno bakar. Açtım. Can havliyle! Sığınacak bir köşe bulmanın sevinciyle!
―Zeyno! Tanıdık bir ses ama… Zeyno sen misin?
―Evet benim.
―Zeyno Ayhan ölmüş!
―Hangi Ayhan? O da bir şey mi? Ben burada az önce ruhumu teslim ettim!
―Bizim şoför Ayhan. Aktar Kaya Hanımın kocası var ya!
―Nas-ne dedin? Siz kimsiniz? Can bur’da, peygamberdevesi bur’da o orada nasıl ölür?
―Ya ben Mehmet, tanımadın mı?
―Mehmet? Allah iyiliğini versin, o nasıl ses öyle? Nereden duydun?
―Az önce benim birader aradı. Yeni bir şey öğrenirsem ararım. Telefon kapandı. Peygamberdevesi çirkin yeşil rengiyle ürkütücüydü. Gözleri, başı ve elleri yüzünden onu bir böcek olarak düşünmek olanaksızdı. Herkes bana bakıyordu. Elimde düdük sesi çıkaran bir telefon, gözlerim böcekte.
―Ayhan ölmüş, dedim.
―Hangi Ayhan?
―Kim dedi?
―Ne zaman?
―Zeyno, Zeyno teyze boş bir kutu gerek bana.
―Kaya’nın kocası Ayhan. Arayan Mehmet’ti. Öldüğünü söyledi yalnızca. Ne olduğunu tam olarak bilmiyor.
―İsim karışıklığıdır. Niye ölsün durup dururken.
―Bir karton kutu var mı Zeyno? Deve böceğimi koyacağım. Gidip Can’a karton kutu buldum. O bu arada peygamberdevesini oyuncak kamyonun şoför mahalline koymuş, kapıyı da kapatmıştı. Kutuya delikler açmaya koyuldu.
―Hava alması için, diye açıklamada bulundu. Kaya Hanımı dosdoğru arayıp işin aslını öğrenmek istedik. Vazgeçtik. Yanlışlık varsa Ayhan da orada değilse kadının aklını başından alabilirdi bu haber. Yok, gerçekse zaten şimdi bize cevap verecek durumda değildir. Ayhan’ın telefon numarası kimsede yoktu. Boksör,
―Sanal adresi bende olacaktı, bir ileti göndereyim, diye bilgisayarın başına oturdu. Peygamberdevesi bir elini kamyonun penceresinden dışarı çıkarmış, kapıyı açmaya uğraşıyordu. Telefon çaldı. Mehmet aynı boğuk, tanınmaz sesle:
―Ayhan kaza geçirmiş galiba! Hastaneye mi ne götürmüşler. Ne kazası olmuş bilen yok. Şoförlükte her an… İşte böyle anlamazsın bile… Kapattı.
―Kazaymış galiba, dedim.
Kaptan;
―Karısının şirketinde şoförlük yapıyordu. İşten atılmıştı ya dört yıl önce. Boşta gezmemek için nakliye kamyonu da kullanıyordu. Acaba mal getirip götürürken mi olmuş?
Sultan Hanım;
―Onlar karı koca olduklarını gizliyorlar biliyor musunuz?
―A, a, o niye? dedi Bizim Sosis.
Boksör:
―Zaten söyleseler kim inanır?
Bizim Sosis bu kere Boksöre döndü:
―A, aa, o niye?
―Niyesi var mı canım? Ayhan’ı biliyorsun. İlkokul mezunu. Ehliyetinden başka niteliği yok. Makak maymunu gibi adam. Bir de tembel. İşten atıldıktan sonra karısı aktar işini geliştirmeseydi… Hah buldum adresi. Ayhan hafta sonu piknik yapıyoruz bizi ara diyeyim mi? İyi mi böyle, çaktırmadan…
Canan;
―Ama aşk olsun kıza! İşi nasıl büyüttü. Bir de şube açtı.
―Yalnızca baharat satmıyor, ev yapımı ilaçlar, şifalı bitkiler. (Balık etrafına bakınarak konuşmasını sürdürdü.)Kumanda nerede yahu? Tabi kırklı yaşlarında bir kız ama olsun…
―İyidir, piknik yapıyoruz bizi ara diyorum,
Can delikli karton kutuyu getirdi.
―Bunu sana armağan etmek istiyorum Zeynocuğum. Bak ne güzel bir böcük. Kapağı araladı. O sırada kutunun içine düşen bir gece kelebeğini kaşla göz arasında pençeleriyle yakalayıp iştahla yemeye başladı. Bir çatal bıçağı eksik! Can hayranlıkla dudaklarını sucuk yapmış onu izliyordu. Güzel böcük ağzını açıp kapattıkça belleğimdeki en kötü canavarların sesleri kulaklarımdan çıkıyor, odayı kaplıyordu.
―Bu bir böcek değil! dedim, içinde insan var ya da o kendini insan sanıyor! Can’dan nefret ettim niye yatıp uyumuyor bu çocuk yahu!
―Ona bir ad verelim Zeynocuğum. İyi. Demek oluyor ki tümüyle nüfusuma geçirdiğim bir böceğim var artık!
―Ne olsun? dedi.
―Ne olsun? dedim.
―Hımmm. Bir düşüneyim.
―Elleme, elleme ağzını, böceği elledin az önce! Telefon çaldı.
Mehmet bağırıyordu:
―Ayhan kendini asmış Zeyno! Kendini kullanmadıkları bir odanın kalorifer borusuna asmış iyi mi! Ararım gene!
―Adı Bülent olsun bunun Zeynocuğum.
―Aaa ne münasebet! Bu bağırtı yüzünden Can annesine baktı.
―Ama Bülent bizim beden eğitimi öğretmenimiz, ben onu çok seviyorum. Boyu da böyle uzun… ―Olmaz! Bülent benim ilk sevgilimin adıydı. Böceği o isimle çağırmak böceğe hakaret olur! Bir kahkaha dalgası patladı. Ama ben korkuyordum. Bülent, şimdi de Can’ın ona ikram ettiği bir sineği yiyordu. Nefret ediyordum.
―Ayhan kendisini evdeki kalorifer borusuna asmış çocuklar. Herkes ayağa fırladı: yok artık!
―Valla Mehmet öyle dedi.
―Oğluyla hiç geçinemiyordu. Acaba o yüzden mi? Çocuk üniversiteyi kazanıp Ankara’ya gidince bir daha eve adımını atmadı diyordu Kaya Hanım. Kaptan sözünü tamamladığını gösteren bir hareketle ağzına bir parça börek attı. Bizim Sosis kalkıp tabağını yine yiyecekle doldurmaya başladı;
―Acaba ondan mı? dedi. Bence kendini ezik ve değersiz hissediyordu. Öyle ya, Kaya kendi halinde bir ev kadınıyken aile bütçesine katkı olsun diye aktarı açtı. Sonra dışarıdan liseyi bitirdi. Yetmedi dört yıllık fakülte okudu. Ayhan işsiz kalında şu ünlü baharat markasının bayiliğini aldı. Neydi adı markanın? Dilimin ucunda ama… Dükkânı büyüttü, arabaydı, evdi… Ayhan hep aynı Ayhan. Balık, pastalardan getireyim mi sana da?
Kaptan araya girdi;
―Çikolatalı pastadan ye çikolatalıdan. Çok güzel olmuş. Sen yakında, Kaya’yı gördün mü? Hiç öyle kırklık falan değil. Kütür kütür… (Bir elinin parmaklarını birleştirip hayali bir ipi yukarıdan aşağı çekti, gözlerini bayılttı, ağzını şaplattı. Bunu yiyecekler için mi Kaya Hanım için mi yapmıştı pek anlaşılamadı. Sonra yutkundu, kaldığı yerden devam etti. ) E, arada uçurumlar oldu, tabi. Ben hep nasıl oluyor da geçiniyor bu Ayhan’la diye düşünmüşümdür. Biraz ayı cinsidir sağ olsun.
―Ay neydi şu baharat markasının adı be? Yaş pasta nefis olmuş be Zeyno.
―Allah rahmet eylesin diyecektin sanırım. Afiyet olsun…
―Valla yanlışlık vardır bence. Öyle bir adam kendini asmaz. Börek de harika. Sultan Hanım sen Kaptan’ına böyle börekler yapıyor musun bakayım?
―İşim olmaz canım börekle mörekle, şişmanlatıyor.
―İyi de Kaptan kütür kütür götürüyor ama hamur işlerini geldiğinden beri…
Sultan Hanım birden hışımla Kaptana döndü;
―Sen ne demek istiyorsun öyle kütür kütür kadın falan diye…
―Ne demişim ben?
―Kaya Hanım için dedin ya az önce, ne maksatla söyledin o lafı?
―Ya kızım lafın gelişi, bırak şimdi sırası mı kıskançlık… Artık evde rahat edebileceğimi sanmıyordum. Esnerken böcek ağzıma kaçacak biçimli bir korkum olmuştu. Ya da sabah uyanıyorsun Bülent tavanda. Bakışıyoruz. Ayrı biçim bir korku.
Dayanamadım Mehmet’i ben aradım bir yandan da telefon numarasını sözcüklerimin arasında bağırıyorum.
― Gece(3) gece(7) ortalığı (9) ayağa (1) kaldırdı. (2) Bir de(4) yanlışlık (2) olduysa… Hah çalıyor, yaktım çıranı Mehmet. Alo? Cidden Ayhan mıymış ölen?
― Ya sen ne diyorsun? Ayhan’ın evindeki kalorifer borusunu ona benzeyen biri kullanmamış. Üstelik bulan da karısı. Yani adli tıbbın herhangi bir hata yapması imkânsızdan öte.
―Nasıl olmuş peki?
―Gezmeden dönmüşler. Olup biten bir şey yokmuş sözde. Kaya Abla televizyon seyretmeye oturuyor. Ayhan sessizce yan odaya geçmiş. Bu şey programı var ya… Neydi unuttum şimdi. Neyse… Kaya Abla onu seyretmiş. Sonra yarışma başlamış, yatak odasında uyuduğunu sanıyor, kaldırayım da seyretsin, sonra kızar bana uyandırmadım diye, diye… Yatak odasında yok, sesleniyor cevap veren yok. Banyoya bakıyor, balkona bakıyor, Ayhan Ayhan… Sonra o kullanılmaya odaya … ve ayakları! ―Ayyy! Dizime vurdum deli gibi. Bizimkiler balkondan içeri hücum ettiler.
―Ölmüş ölmüş, kesin ölmüş Ayhan’mış. Yarışma programını seyretsin diye evde ararken Kaya Hanım, şey, öyle bulmuş yani işte…
―Yapma yaaaa, dedi Bizim Sosis.
Kaptan elleriyle tef çalar gibi yazıklandı;
―Tabi adam mutsuzdu. Evi kadın geçindiriyor yıllardır. Çocuğu okutuyor, toplumda yer ediniyor. Sindiremedi çocuk. Artık hiçbir şeyin değişmeyeceği duygusu yerleştiyse…
―Tamam Mehmet. Hadi iyi geceler. Yarın gideriz biz Kaya Hanıma. Balık kumandanın düğmesine bastı.
―Aaa, işte bu yarışma, dedim. Kaya Hanımın senin yarışma başladı diye çağırmak için davranınca havadaki ayakları bulana kadar… Bitmiş ama.
―Kapat şu televizyonu be Balık. Fena oldum şimdi.
―Tamam Boksör.
Can birden ağlamaya başladı;
―Bülent’i kim aldı?
―Kim alacak oğlum, kutuda değil miydi?
―Büleeeent!
İçini çeke çeke, sarsılarak arada kekeleyerek;
―B-ben-kap-kapağı açmış-tım. Kork-korkmasın diye-ka-karanlıktan… Büleeeent!
―Gitmiş o zaman.
―Ner-nereye- git-git-miş-ol-olabilir?
―Balkondan uçmuş gitmiştir oğlum. Evine gitmiştir. Yuttuğum şişman bir balonun ipini gizli bir el çözmüş, havasını tümüyle boşaltmıştı sanki. Oh be, dünya varmış! Bülent gitmiş!
―Ağlama Can ağlama, dedim. Burada yalnızlık çekecekti zaten. Ben onunla ilgilenemeyecektim. Üzülecektiiiii.
―Hııı, diye inledi. Islak kirpikleri kaşlarına kadar kalkmıştı. Işıltılı koca gözleriyle bana baktı. Belki gitmemiştir, saklambaç oynamak istemiştir Zeyno. Ben onu arayayım evde hı?
―??!!
― Eşhedü-enla-ilahe-illallah!
― Ne oldu Boksör, rengin kül gibi oldu!
― E, Ayhan’dan mesajıma cevap gelmiş.
― Olamaz! Başına toplandık. Ama kapalı zarf simgesini tıklayıp açmak aklımıza gelmiyor nedense! Ekrana bakıp türlü fikirler ileri sürüyorduk.
―Açsana ağabeycim açsana! Ne bekliyorsun? Hortlak mı çıkacak sanki? Boksör alnını sildi. Gelen postaların içinde Ayhan’ınkini açtı. Her gelen iletiye otomatik olarak cevap veren bir iletiydi; “Kendimi asacağım.” İki gün öncenin tarihini taşıyordu. Acaba kaç kişiye gitmişti de görülmemişti?
Derin bir sessizlik çöktü.