Serap ve Cengiz gitti. Biz evde yalnızız. Babür’le yatakta uyuyoruz. Kavgadan sonra burnunu burnuma dayayıp “Bundan sonra ben de yatakta uyuyacağım, tek söz istemiyorum cadı!” dedi bana. Cadı? Hani tatlımdık? Sesimi çıkarmadım artık aman. Yatak zaten kocaman. Gündüz de çok güzel güneş alıyor, pelüş yatak örtüsü yumuşacık. İki ayrı köşede kıvrıldık.
Kapının kilit sesiyle gözlerimi açtım. Gelmişler. Hemen yataktan inip onları karşılamaya gittik. Paketler mutfağa taşınıyor, biz de onları tek tek kokluyoruz. Derken Serap çantasından küçük bir paket çıkardı. Önce beni yakaladı, sonra Babür’ü, ensemize sıvı yapışkan bir şey damlattı. Ha anladım, bu parazit aşısı. İyi tarafı kaşınmıyorsun ve aşı yapıldıktan sonra iki gün boyunca yok tüyleri fırçalamakmış, yok sabunlu bezlerle, duru bezlerle silmekmiş olmayacak demek ki… Babür’ün zaten umurunda değil. Ben biraz mesele çıkardım ama o sessizce işin bitmesini bekledi. Sonra et maması yeme zamanı… Harika. Tekrar dışarı çıktılar. Cengiz gitmiş. Serap tek başına eve geldiğinde doğru banyoya gidip ellerini kollarını sabunla uzun uzun yıkadı. Canı sıkılmıştı. “Hay Allah,” diye söylendi. Sonra telefona sarıldı, sağa sola telefon etti. Aaaa, bahçedeki kedileri aşılarken ikizlerden biri onu ısırmış . “Dört dişini koluma geçirdi, ama suç bende, tek başıma yapmamalıydım, kimseden yardım almadım, bir kişinin tutması gerekiyordu çünkü o iki kedi çok yabani,” dedi. “Ne oluyor?” dedi Babür Abi. “Bahçedeki ikizlerden biri Serap’ı ısırmış,” dedim. “Şimdi birilerine telefon ediyor, kuduz riski olabilir mi, diye soruyor. Kuduz ne demek acaba sen biliyor musun?” “Hayır,”dedi Babür. İkimiz de dikkat kesildik. Sonra Serap çantasını kaptığı gibi yine dışarı çıktı. Bizi bahçeye yolladı. Ben her zamanki gibi tek başıma dolaşmak için bahçenin uzak ucuna doğru seğirttim. Babür’ün peşime takılmasını istemiyordum. Güzel bir gün ve bir kuş avlayabilir miyim diye çevreyi kolaçan etmeye başladım. Evet, bir serçe kuşu tavukların yemlerini atıştırmakla meşguldü. Öyle kendini kaybetmişti ki ona yaklaştığımın farkında bile değildi. Tam sıçramak üzereydim ki Yaver koşa koşa geldi.
“Zeytin koş!” Sinirle kıhladım. “Kuşu kaçırdın sersem!” “Ama bu çok önemli bırak şu kuşu şimdi. Sana ihtiyacımız var.” “Beni rahat bırak,” dedim. “Zeytin, Babür Abi’ye yardım etmemiz gerek.” “Ne olmuş o şaşkına?” “ Babaannenin evine girmiş, kapı aralıkmış, ama sonra birden kapanmış, şimdi içeride kaldı, çıkamıyor. Bir çıkış olmalı, sen biliyorsundur.” Birden tüylerim diken diken oldu. “O evde sayısız tıkırtılar oluyor. Hayaletler geziyor, ne işi varmış orada?” dedim. “Zeytin, lütfen uzatma da gel bir şeyler düşünelim.” Birlikte Babaannenin evine koşturduk. Tavukları kümesten çıkarmışlar, her yerde eşiniyorlar. Ördekler yeni doldurulan havuzlarında keyifli keyifli yüzüyorlardı. Herşey olağan görünüyordu. Sessizce küçük pencereye yaklaştık. Babür Abi camın arkasında bağırıyor ama sesi duyulmuyordu. “Az önce birlikteydik, ne zaman girdi ki oraya?” dedim, kızmıştım. Nasıl çıkacağız bu işin içinden. Ortalıkta ne Can var, ne annesi Özlem, Serap zaten gitti. Hay Allah. Ötekiler de geldiler. Burnumuzu cama dayayıp aramızda gürültülü tartışmaya başladık. Biri arka tarafa dolaşıp bazen açık bırakılan pencereyi kontrol etti, eli boş geldi, kapalıymış. Haylaz’ın aklına bir fikir geldi, “Üst kata çıkıp bağıralım, ben bağırdığımda kapıyı açıyorlar, onların peşimizden gelmelerini isteyebiliriz.” “Onlar da hemen seni dinlerler zaten,” diye alay etti Sakin. “Bir dakika, ikizler nerede?” dedim. “Hemen onları bulmalıyız. Onlar bu evde büyüdüler. Ev boş diye anneleri onları içeri taşımıştı, nasıl girip çıkıldığını bilebilirler.” Bahçeye dağılıp ikizleri aradık. Peşimize takıp getirdik. Evet, tam da düşündüğüm gibi, onların eve girip çıkmalarını sağlayan çatıda bir boşluk varmış. “Ama Babür Abi çok iri yarı, oraya sığar mı bilmiyorum, “ dedi ikizin tekizi. Denemeğe değerdi. Babür Abi, bir pencereye gidiyor, bir evin kapısının arkasına gidiyor bağırıp duruyordu. İkizler eve girmeyi başardılar. Babür’e yol gösterdiler ama ne yazık ki tahmin ettikleri gibi geçit çok dardı ve Babür sığmamıştı. Bu arada düşünüyordum. Kapının açılmasını sağlayan kolun aşağı doğru çekilmesi gerektiğini görmüştüm. İnsanlar için bu çok kolaydı. Ama bir kedi bunu nasıl yapabilirdi? “Bir dakika,” dedim. “Hemen pes etmeyin. Kapıyı açmayı deneyeceğiz.” “Nasıl yani?” diye bağırdılar bir ağızdan. “Kediler kapıları açamaz ki?” Onlara aldırmadım, sıçrayıp iki ön patimle insanların elleriyle dokundukları kola asıldım. Tıkırdadı ama açılmadı. Tekrar zıpladım, tekrar ve tekrar. Herkes soluğunu tutmuş beni izliyordu. Sonunda oldu. Kapı açıldı. Hep bir ağızdan bağırdılar “Yaşasııııın!” Babür kapının arasından süzüldü. “İçerisi fare cenneti,” dedi. “Ne diyorsuuuun?” Kapıyı sonuna dek açtılar bütün kediler içeri daldı. Korkunç bir kıyım başladı. Yakaladığını boğazlayan mı istersin, dışarı taşıyıp oynayan mı, öldürdükten sonra yeniden avlanmak için eve koşan mı? Babür ve ben bir kenarda durduk, bir süre onları izledik. Bu sırada Serap ve Özlem geldiler. Özlem, bu ısırmanın pek önemli olmadığını, kedilerin hep göz önünde olduklarını, zaten kuduz hastalığının artık ortadan kalktığını söylüyordu. “Ama önlem olarak bir tetanoz aşısı yaptırmak iyi oldu,”dedi. Vedalaştılar, Serap eve girerken bize seslendi. Acıkmıştık, tekrarlatmadan koştuk, kapıyı açar açmaz da içeri daldık. Babür benim önden girmem için kenara çekildi. “Teşekkür ederim,” dedim. Sonunda akıllı olmayı öğrendi. Mama kaplarımız boştu. Gidip koklayınca Serap anladı. Hemen kaplar dolduruldu, iştahla yemeye koyulduk. “Sen çok iyi bir kedisin, ben biliyordum zaten” dedi Babür. Sesimi çıkarmadım. “Ne kadar teşekkür etsem az. Sen olmasaydın orada kapalı kalacaktım. Belki de açlıktan susuzluktan ölecektim,” dedi, ağzı mama dolu. “Saçmalama, açlıktan ölmezdin içerisi fare doluymuş, kendin söyledin. Ama su işine bir şey diyemiyeceğim,” dedim. “Bir kedinin dostları olması nefis bir şey, Yaver’e de teşekkür etmeliyim, seni bulup getirmeyi o akıl etti, ama sen olmasaydın Zeytin gerçekten…” dedi. “İyi aman iyi, abartma artık,” dedim. Burnunu burnuma dayadı. “Ne olur artık bana kötü davranma Zeytin. Sen çok iyi bir kedisin ve ben seni çok seviyorum… Ayrıca sen cadı falan değilsin.”
İşte böyle. Doğrusunu isterseniz hâlâ ondan pek hoşlanmıyorum ama artık beni sinirlendirmiyor. Aldırmıyorum. Serap da yemek kaplarımızı yan yana koymaya başladı. Yerken laflıyoruz.
Bitti
Benim de kara bir kedim var. Çok tatlılar. Adı Azman. Gargamel’in kedisi. 🙂
BeğenLiked by 1 kişi