Babür Abi

Bugün kurgu değil, tümüyle bir deneyim paylaşacağım dostlar. Kedi severler. Kedilerle ilgili yazılarımı paylaşayım diyordum, ilki bu olacakmış.

2019 yılının sıcak bir yaz günü, bayram tatilinde komşumuza gelen misafirin arabası bahçede park etti. Geldiğinden itibaren de bahçeyi bir yavru kedi miyavlaması doldurdu. Köşebucak aradık bulamadık. İkinci günün öğle sıcağında misafir aracın kaportasının içinde kedi yavrusu olduğu anlaşıldı. Şimdi onu oradan nasıl almalı? Dört beş yetişkin uğraştı didindi olmadı. Ne el giriyor, ne o yerinden kıpırdıyor, su döktük, araba altına süt koyduk, olmadı. Pes ettiler. Başka bir komşu bir de ben el atayım şu işe, deyip benden bir fener istedi, ışık tuttum, beş on dakika sonra avuçiçi kadar bir tekir yavrusunu kucağımda buldum.

Hiç bu kadar küçük bir kedi görmedim ne yalan söyleyeyim. İyi ama ne yapacağız?  Evde bizim Zeytin var, ona bakmayı nasıl olsa biliyorumdur diye komşu, şu yavruyu sen al sevaptır yoksa ölür bu, deyince ilk hissettiğim panik duygusuydu. Sürekli bağıran (belli ki aç) otomobil motorundan çıkmış birkaç günlük bir kediyle ben ne yapacağım?

Şunları yaptık.

Dolmakalemime mürekkep doldurduğum enjektörü komşu yıkadı, onunla su içirdik.

Cengiz’in pastel boyalarını koyduğu bir karışlık bir plastik kutu vardı, içine yumuşak kumaşlardan yatak yaptım, kediyi içine yerleştirdim.

Cengiz’e telefon edip anlatınca hemen eczaneden bir şeyler alacağını söylemesin mi, yani bu kedi bizim oldu belli.

Cengiz işini bırakıp hemen eczaneye koşmuş, yenidoğanlar için bir biberon, bebelac yeni doğan maması, elli derece sıcakta Bodrum’da pelüş kumaş aramalar… (Çünkü sürekli titriyor) İnternetten yavru kedi bakımı sitelerini okumalar, tanıdık kim varsa telefon telefon, tanımadık kedicilerle telefon… Müthiş yardım alıyorum ama kedi susmuyor. İki saat arayla bir parmak büyüklüğünde biberona mama hazırlıyorum, doyuruyorum (ılık ve çok koyu olmamalı) sonra karnına işaret parmağımla masaj yapıp gazını çıkartıyorum, sonra lavaboya götürüp poposunu ıslak pamukla tamboplayıp çişini kakasını yaptırıyorum. Gece gündüz iki saat arayla bu seramoni devam ediyor. Anlayacağınız yenidoğan bebek bakımına koyulduk. Yorgun düştüğüm için Cengiz’le gece nöbetleşe kalkıyoruz. Ona büyük bir karton kutu edindik, kalem kutusundan yatağını içine koyduk. Öyle küçük ki, oradan tek başına inemiyor. Zeytin olup bitenleri izliyor ama bu yaratığa sokulmuyor.

Bu bebek bakımı koşulları içinde evde hapsolduğumu söylemeye gerek yok. Kedinin mama saati, çiş saati derken evden çıkamaz olunca çözüm buluyorum. Kedi taşıma sepetinin içini gezer ev yapıp onu her gittiğim yere, toplantıymış, çarşıymış, götürüyorum. Dernekte kucaktan kucağa geziyor,  bakmaya gönüllüsü çok ve ben dinleniyorum. Evde de susması için bir çözüm buldum, mutfak önlüğü hiç kullanmayan ben, önlüğü belime bağlıyorum, göğüs cebime tekiri koyuyorum, beraber evde iş yapıyoruz, yazıyorum, kitap okuyorum. Zeytin onu koklayıp uzaklaşıyor.  Sonra yavaş yavaş onu yalayıp temizlemeye, onunla ara sıra oymamaya başladı ama arada patiliyor.

İlk günler kediye isim falan koymak istemiyoruz onu benimsemekten korktuğumuz için azıcık büyüyünce kapının önünde bakacağız, karar bu. Sonunda Cengiz, adsız kedi olmaz, adı Babür Abi olsun deyeverdi.  Peki. Babür Abi’yi barınaktaki veterinere götürdüğümüzde yaşadığına o bile şaşırdı.

Babür Abi’yle ilgili her şey yolunda fakat heyhat Zeytin depresyona girdi. Altı yıllık kızımız küçükken onunla bir süre ilgilenip tuvalet eğitimini gözümüzün önünde (bizi hayrete düşüren bir eğitim) verdi, temizlenmeyi, mama kabından yemek yemeyi, su içmeyi öğretti. Ama Babür Abi’nin evdeki varlığını özellikle benim kucağımdan inmeyişini hiç kabullenemedi. İkisinin arasında denge kurmanın imkansız olduğunu görüyor, Babür Abi’nin inanılmaz sevecenliği, Zeytin’in kıskançlığı arasında sıkışıyoruz.

Günler geçti, nefis, iri kıyım bir erkek tekir olan Babür Abi ergen olunca iş değişti. Artık Zeytin onu yakınında hiç istemiyor, tıslıyor, bize de kendini sevdirmiyordu. Babür Abi Zeytin’in tüm özel allanlarını işgal ettiği için öfkeden bize bile pati atıyor, hep evin en uzak köşelerinde vakit geçiriyordu. Daha önce bahçeye bile tasmayla çıkardığımız Zeytin evden kaçmaya başlayınca canımız sıkıldı.  Kapıdan dışarı çıkmayı reddeden Babür Abi de kızların peşinden gitmeyi istiyordu.

Tam kısırlaştıralım diye düşünürken bir gün Babür Abi bir gözünü kısmaya başladı. Bu bir göz hastalığının ilk belirtileriydi. Çok üzücü, sıkıcı, hayvana eziyet verici bir sürecin başladığının farkında değildik ama.  Üç ay boyunca türlü ilaç ve tedavi uyguladık göz kapağı dikildi ama bir türlü iyileşme gerçekleşmediği gibi sürekli dışarı kaçmasından yıldık. Veterinerlerin insafsız faturalarını geçelim.  En son teşhis göz kapaklarının içeri dönük olması nedeniyle kirpiklerinin göz küresini enfekte ettiği iltihaplanmanın ameliyat olmadan geçmeyeceği idi. Riskli bir ameliyat ve uzun bir iyileşme dönemi öngörüldüğü için beklemeye karar verdik. Bu arada Babür Abi’yi bahçede özgür gezmeye bıraktık. Bir karton kutunun içinde bebeklik pelüşünün de olduğu bir yatağı ve kendine ait bir alanı vardı.  Babür Abi çok sevecen ve yalnızlığı sevmeyen bir kedicik olduğu için hemen kendine bir tekir kedi buldu, kulübesini onunla paylaşmaya başladı.

O evin dışına çıkınca bizim  Zeytin’imizin eski sakinliği geri geldi. Artık evde salınarak rahatça geziyor, ama dışarı çıkarken kapının önünde Babür Abi olduğu için camdan girip çıkmayı yeğliyordu. Bir gün Babür Abi’nin kulübe arkadaşı tekir (ona ad koymadık) topallamaya başladı. Ön patisini araba çiğnemiş. Aman Tanrım! Oğlumun uyarısıyla  yardım almak için 444 00 48 numaralı Pet Yardım hattını aradım. Hemen ilgilendiler ve hem küçük tekiri hem  Babür Abi’yi Torba Hayvan Barına’ğına gönderdik. Tedavi edilmesi ve kısırlaştırılması için. Bir ay sonra onu almaya gittiğimizde gözleri oldukça iyi durumdaydı ama her gün gene iltihaplanıyor temizlenmesi gerekiyordu. Onu eski köpek kulübesine yerleştirdim. Yine kendi minderi, pelüşü, mama kapları, her sabah sırf onun için çıkıyorum, mamasını, suyunu veriyorum, onunla oynuyorum. (Zeytin’in pencereden pür dikkat bakışları altındayız.) Bu arada suyunu kaptan değil akan çeşmeden içmek gibi bir huyu olduğu için gün içinde de buluşmamızda ona bahçe musluğunu açıyorum. Küçük tekir geri gelmedi. Babür Abi kendine komşunun kedisi Paşa’yı arkadaş seçti. Zeytin’le oynamayı istese de bizimki yine tıslayarak “sosyal mesafeyi” korumayı yeğledi. Sabahları geç kalkarsam Babür Abi, kapının önünde bekliyor, tıkırtımı duyar duymaz dışarıdan bana sesleniyor. Bahçede oturduğumda, çalaşır asarken,  volta atarken peşimden koşuyor. Mama verdiğimde başında bekliyorum çünkü ben gidersem diye yemeyi bırakıyor benim de içim cız ediyor. Yine tüylerini fırçalıyorum, siliyorum, seviyorum ama onu eve tekrar almadığım için içim cız ediyor. Çünkü hep kafamda şöyle bir ses, “Anne beni niçin eve sokmuyorsun?”

Bu ses bazen kıyaslamalar yapıyor. “Anne  Zeytin kendini sevdirmez, ben kucağında olmak isterim, Zeytin yıkanmayı sevmez ben suya bayılırım, Zeytin oynamaz ben seninle oynamayı çok seviyorum, anne beni de al…” Biliyorum tüm bunlar saçmalık ama vicdan sızımın sesini susturamıyorum. Ama onu yeniden eve alırsam bu kere Zeytin kaçarsa diye de fena halde korkuyorum.

Bir sabah kulübeyi boş buldum. Mama kabı boş, ama mideri hiç bozulmamış. Her sabah havalandırıp düzelttiğim mindere hiç yatılmamış. Hay Allah! Bahçeyi dolaşıp seslendim. Yok.

İki gün önce bahçede otururken neşeyle oynamış, gene kucağıma tırmanmak için mırlamış, sonra güneşe yatmıştı, keyfi yerindeydi. Mamalarını  bir öğün kuru bir öğün et maması yiyordu. Babür Abi nerede? Kapıdan çıkıp karşı sokağa falan mı gitti? Sokakta da fazla gezemiyorum ki salgın yüzünden. Bekledim, gelmedi. Bugün komşu dedi ki, karşı evin bodrumunda koku olmuş, bakmışlar bir kedi ölmüş. Tariflerine göre Babür Abi, arama sen onu. Bu kadar mı? Çöp varilinin oraya koymuşlar. Zaten sokağa çıkarken maskeydi eldivendi korunmalı çıkıyoruz, bir koşu gittim belki o değildir diye. Çöp kamyonu yeni gitmiş, varil bomboştu. Kediler vedalaşmazmış öyle mi?

Yayınlayan

serapgokalp

Bursa doğumlu. Bir süre devlet memurluğu yaptı, istifa ederek otomotiv, gıda, tekstil, çelik, inşaat sektörlerinde değişik görevlerde çalıştı. İlk öyküsü Edebiyat-81 dergisinde 1983 yılında, daha sonra Yeni Olgu, Kıyı, Öner Sanat, Karşı, Yaklaşım, Yazko, Papirus, Agora, Türk Dili dergilerinde yayınlandı. Sonraki yıllarda; İle Dergisi, Patika Dergisi, Anafilya, Havuz, Öykü Teknesi, Sözcükler, Notos, Kurşun Kalem, Kar, Dünyanın Öyküsü, Kitaplık, Gösteri dergilerinde öyküleri, inceleme yazları yer aldı. İlk öykü dosyası Böcek Cinayetleri’dir. Ancak yayıncı tarafından yıllarca bekletilip basılmadığı için dosyayı geri almış ve imha etmiştir. İkinci dosyası Astak Kum Saatinde Akarken adlı kitabı, 2002 yılında Sistem Yayıncılık tarafından kitaplaştırıldı. Otuz sekiz yeni öyküsü 267 sayfalık bu ilk kitapta yer aldı. İkinci kitabı Kulak Misafiri, 2009 yılında Pupa Yayıncılık tarafından basıldı. Ödüllü öykülerinin yer aldığı bu kitabı Orhan Kemal Ödüllü üçüncü kitabı Tuz Saraylar izledi. 2010 yılında İlya Yayıncılık tarafından kitaplaştırıldı. Dördüncü kitabı Pirana Kahkahaları 2017 yılında Kanguru Yayınları tarafından yayımlandı. Kişisel kitapları dışında Anlatılan Bizim Hikâyelerimiz, Çığlık, Mübadele Öyküleri, Öykü Dostluğu, Kadınların Ruh Acıları, Öyküden Çıktım Yola-252 Yazardan Minimal Öyküler, Gurbet (Almanya, Gökyüzü Yayınevi Seçkisi) Tanzimattan Günümüze Rumeli Motifli Öyküler seçkilerinde öyküleri yer aldı. Kadın Yazarlar Derneği Yayını, Kadınlar Edebiyatla Buluşuyor adlı projede öykü atölyeleri düzenleyerek aynı adlı yapıtta ve yine Kadın Yazarlar Derneği Yayını olan Söz Kesmek, Kına Yakmak, Nikah Kıymak adlı kitapta incelemeleri, yayınlandı. Öykü kitapları dışında Kalp Krizi, Bu Gece Uyku Yok Çünkü ve Buket Başaran Akkaya ile ortak oyunlaştırdıkları İki Çığlık, İki Türkü, Bir Ağıt adlı oyunları bulunuyor. Serap Gökalp’in bir öyküsünden oyunlaştırılan bu oyun Devlet Tiyatrolarına kabul edildi. Çalışmalarından Fadime Hanımın Işığı adlı öyküsü Petrol İş Sendikası – Kadın Öyküler Yarışmasında 2007 birinciliğini, Sisin İzi adlı öyküsü, Madenci Öyküleri Yarışması 2007 ikinciliğini, 16/24 Vardiyası adlı öyküsü, Abdullah Baştürk İşçi Öyküleri Yarışması 2007 üçüncülüğünü kazanmıştır. 2009 yılında Tuz Saraylar adlı dosya ile katıldığı öyküleri Orhan Kemal Ödülü ikinciliğini almıştır. Metin incelemelerini dergilerde, internet edebiyat siteleri ve edebiyat etkinliklerinde, paylaşmaktadır. Halen ÇYDD Bodrum şubesinde ve Bodrum Kent Konseyinde gönüllü olarak çalışmakta öykü atölyeleri düzenlemektedır.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s