KATİL KİM? SORUŞTURMA VE BEKLENMEYEN BİR KONUK

Ev sahibi ve kiracılar bahçede sarı masanın çevresinde toplandılar. Zeytin ağacının altında kahve içmek,  sohbet etmek en sevdikleri işlerden biri. Salgın hastalık nedeniyle fazla sokağa çıkamadıklarından yakınıp, olup bitenleri, memleket meselelerini burada konuşuyorlar. Biz de etrafta tembelce takılıp onları gözlüyoruz. Ben her zaman onlardan uzak bir yerde dururum. Arsız Babür hep onun bunun yanında, kucağında olur. Diğer kediler de insanların çevresinde olmayı seviyorlar. Haylaz ve Sakin de kucakta durmaya bayılır. Hıh. Neyse. Meğer aynı gece bir tavuk daha boğazlanmış. Can, “Ben kesip yemeğe kıyamıyorum ama bir şerefsiz kedi kendine ziyafet çekiyor,” diye söyleniyordu. Ama o şerefsiz kedinin kim olduğu henüz belli değildi.  Biz bütün kediler, konuşmaları duyabileceğimiz bir uzaklıkta işimize bakar gibi yapıyorduk. Biri turşu küpünün içinde uyukluyor, biri kanepenin altında sönmüş bir balonla oynuyor, ikizler güreşiyor , ağaçta tırnaklarını törpüleyen var falan. Ben  adıma yakışır biçimde zeytin ağacındayım. Kuyruğumu yavaşça sağa sola kıpırdatıyorum. Tümünü izleyebileyim diye oraya çıktım. İster misin Can hepimizi tavuk düşmanı ilan etsin?  “Bıldırcınları kontrol ettin mi?” dedi annesi Özlem Hanım.  “Onların kümesi sağlam. Zaten kümese girmiyor bu hınzır. Orada olsalardı boğazlayamazdı, yakalayamadım ki başı boş gezmeyi seviyorlar,” dedi Can. “Bizimkiler, gece evde oluyorlar,” diye atıldı Serap. Ne olur ne olmaz, Babür’le bendenden kuşkulanmasınlar diye sanırım.  “Ben bu işi hangi kedinin yaptığını biliyorum ama yakalayamıyorum,” dedi Özlem Hanım.   “Yakalarsan ne yapacaksın ki, doğasında var avcılık bunların,” dedi Cengiz. “Ben de onun boynunu koparacağım” dedi Özlem, hiç şaka yapmıyordu.   Bütün kediler, taş kesildi; eyvah, eyvah… Bizim tüm tüylerimiz diken diken olmuşken bir çığlıkla bahçe inledi. “Ayyyy olamaz!” Bu Rengin’le ikizi Engin’in dadısı heyecanlı bayan Aylin Teyze. Bizden hoşlanmaz, köpeklerden hoşlanmaz. Tavuklar konusundaki fikrini öğrenemedik. Çok titiz çok temizdir. Özellikle çamaşır suyuyla her yeri kokutur ki biz bütün kediler o temizliği bitirdikten sonra eğer onun yakınlarındaysak kafayı buluruz.   “Ne oldu Aylin Abla?” dedi Can Bey’in karısı, sesinden pek de telaşlanmadığı anlaşılıyordu. Aylin Teyze bahçenin ilerisinde Rengin’i elinden tutmuş gezerlerken korkunç bir şey görmüş gibi ikisi de taş kesilmişti. “Burada bir insan parçası var!” dedi Aylin Teyze. Hepsi birden ayağa fırladı.  “Ne? Ne parçası dedin?”  Aman Tanrım, diye düşündüm, insan da mı yiyormuş bu canavar katil kedi… İnsanlar oraya koştururken,  kediler, tavuklar, ürktü, bir koşuşturma bir uçuşmadır başladı. Aylin Teyze ayakkabısının ucuyla işaret ettiği şeye baktılar. Bir insan çene kemiğiymiş. Konuşmalar yorumlar gırla gitmeye başladı. Öyle bağrışıyorlardı ki kimin ne dediği anlaşılmıyordu. Sonunda Can Bey eğilip yerden o şeyi aldı. “Sakin olun yaaa, bu büyük babaannenin takma dişi, “ dedi. Büyük babaanne bir süre önce vefat eden Can Bey’in babaannesi oluyor. Bahçenin girişindeki evde oturuyordu. Şimdi o ev boş. Eşyası da hâlâ o yaşıyormuşçasına korunuyor. Biz bazen gizlice camdan içeri bakıyor bazen de aralık kapıdan içeri dalıp ne var ne yok kolaçan ediyoruz. Ama boş bir ev hiç eğlenceli değil. Yalnız geçen yıl bir dişi kedi orada yavruladı, kanepenin altında bir battaniye bulmuş, onları orada büyüttü. Şu ikizlerin anneleri işte. Yeterince büyüdüklerine inanınca da onları bırakıp gitti. Şimdi ikisi de bahçenin kedisi oldular, Serap bakıyor. Her neyse. Takma dişleri yerden saygıyla alan Can Bey, onun buraya nasıl gelmiş olabileceğine akıl erdirmeye çalışırken oğlu Engin, yaz başında kuzeniyle evde oynarken onu bahçeye çıkardıklarını sonra da kaybettiklerini hatırladı. Herkes derin bir nefes aldı. Yani insan yiyen bir canavar kedi olmadığı için rahatlamış olduk. Ama kediler hâlâ zan altındaydı.  Rana Hanım Haylaz’ı kucağına alıp mıncıkladı. “Benim minnoşum yapmamıştır eminim.” Haylaz miyavladı. Ege, (o da bizim gibi kiracı)  çenesini kaşıyıp, “Bence kedi işi değil bu iş,” dedi.  Evin küçük kızı Rengin konuşulanlardan bir şey çıkaramadığı için annesinin kolunu çekiştirdi; “Ne olmuş anne?”  Rana, kızına tatlılıkla gülümsedi, “ Yok bir şey canikom, konuşuyoruz, hadi sen git oyna.” Bu hararetli konuşma sürerken ben daldaki yerimi değiştirmeye karar verdim ve yerimde şöyle bir döndüm. O da ne? Şu ana kadar hiç görmediğim bir yaratık, kümes teline tırmanmıyor mu? Bastım çığlığı. Aynı anda Can’ın oğlu Engin parmağıyla onu işaret etti, “ Aaaaa, baba o ne?”  Bütün başlar oraya döndü. “Bu bir sansar!” İlk aklıma gelen, sansar denen bu yaratık acaba ağaca çıkar mı, oldu. Ben kendim için kaygılanırken ortalık gene karıştı. Kahraman erkekler kaşla göz arasında ellerine geçirdikleri sopaymış, kürekmiş kümese doğru harekete geçtiler. Kediler saklandı. Kadınlar çocukları kucaklarına çektiler. Sansar gürültü yüzünden sanırım telde hareketsiz kalmıştı. Salak, kıpırdamazsa görünmeyeceğini sanıyor olmalı. Tavuklar telaş çığlıkları atıyor, oradan oraya koşuyorlardı. Kümesteki en yaman horoz tel örgünün öte yanında gözünü dikmiş sansara bakıyordu. Ama arkasında kimsecik yoktu.(Hep böyle olmaz mı zaten?) Sanki bir an hayat durdu, sesler, kıpırtılar, rüzgar durdu. Şimdi avcının av olma anıydı. Tavuk milletini tek tek avlayıp mideye indiren avcı, insan denen büyük avcının karşısında çaresiz, savunmasız, tellere asılı kalmıştı. Dört insan tellere yaklaşıyordu. Derken kümesteki diğer horozlar da birer ikişer saklandıkları yerden çıktılar, onları kahraman horoz mu çağırdı acaba, çünkü hiç susmuyor.  Ben dalın ucuna doğru seğirttim. Olanları iyice göreceğim bir yere, yaprakların arasına gizlendim. Vay canına, acaba onu yakalayabilecekler mi? Demek katil bu. Tavukları nasıl yakalıyor ve sürüklüyor acaba? Neden gece avlanmaktan vazgeçip gündüz gündüz saldırmış olabilir?

(Sürecek )

Yayınlayan

serapgokalp

Bursa doğumlu. Bir süre devlet memurluğu yaptı, istifa ederek otomotiv, gıda, tekstil, çelik, inşaat sektörlerinde değişik görevlerde çalıştı. İlk öyküsü Edebiyat-81 dergisinde 1983 yılında, daha sonra Yeni Olgu, Kıyı, Öner Sanat, Karşı, Yaklaşım, Yazko, Papirus, Agora, Türk Dili dergilerinde yayınlandı. Sonraki yıllarda; İle Dergisi, Patika Dergisi, Anafilya, Havuz, Öykü Teknesi, Sözcükler, Notos, Kurşun Kalem, Kar, Dünyanın Öyküsü, Kitaplık, Gösteri dergilerinde öyküleri, inceleme yazları yer aldı. İlk öykü dosyası Böcek Cinayetleri’dir. Ancak yayıncı tarafından yıllarca bekletilip basılmadığı için dosyayı geri almış ve imha etmiştir. İkinci dosyası Astak Kum Saatinde Akarken adlı kitabı, 2002 yılında Sistem Yayıncılık tarafından kitaplaştırıldı. Otuz sekiz yeni öyküsü 267 sayfalık bu ilk kitapta yer aldı. İkinci kitabı Kulak Misafiri, 2009 yılında Pupa Yayıncılık tarafından basıldı. Ödüllü öykülerinin yer aldığı bu kitabı Orhan Kemal Ödüllü üçüncü kitabı Tuz Saraylar izledi. 2010 yılında İlya Yayıncılık tarafından kitaplaştırıldı. Dördüncü kitabı Pirana Kahkahaları 2017 yılında Kanguru Yayınları tarafından yayımlandı. Kişisel kitapları dışında Anlatılan Bizim Hikâyelerimiz, Çığlık, Mübadele Öyküleri, Öykü Dostluğu, Kadınların Ruh Acıları, Öyküden Çıktım Yola-252 Yazardan Minimal Öyküler, Gurbet (Almanya, Gökyüzü Yayınevi Seçkisi) Tanzimattan Günümüze Rumeli Motifli Öyküler seçkilerinde öyküleri yer aldı. Kadın Yazarlar Derneği Yayını, Kadınlar Edebiyatla Buluşuyor adlı projede öykü atölyeleri düzenleyerek aynı adlı yapıtta ve yine Kadın Yazarlar Derneği Yayını olan Söz Kesmek, Kına Yakmak, Nikah Kıymak adlı kitapta incelemeleri, yayınlandı. Öykü kitapları dışında Kalp Krizi, Bu Gece Uyku Yok Çünkü ve Buket Başaran Akkaya ile ortak oyunlaştırdıkları İki Çığlık, İki Türkü, Bir Ağıt adlı oyunları bulunuyor. Serap Gökalp’in bir öyküsünden oyunlaştırılan bu oyun Devlet Tiyatrolarına kabul edildi. Çalışmalarından Fadime Hanımın Işığı adlı öyküsü Petrol İş Sendikası – Kadın Öyküler Yarışmasında 2007 birinciliğini, Sisin İzi adlı öyküsü, Madenci Öyküleri Yarışması 2007 ikinciliğini, 16/24 Vardiyası adlı öyküsü, Abdullah Baştürk İşçi Öyküleri Yarışması 2007 üçüncülüğünü kazanmıştır. 2009 yılında Tuz Saraylar adlı dosya ile katıldığı öyküleri Orhan Kemal Ödülü ikinciliğini almıştır. Metin incelemelerini dergilerde, internet edebiyat siteleri ve edebiyat etkinliklerinde, paylaşmaktadır. Halen ÇYDD Bodrum şubesinde ve Bodrum Kent Konseyinde gönüllü olarak çalışmakta öykü atölyeleri düzenlemektedır.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s