İlk kitabım Astak Kum Saatinde Akarken 20 yaşında oldu. Yazarlık serüveninde ilk kitabın yeri elbette çok farklıdır. İlk öyküm bir dergide yayımlandığında nasıl kalbim çarptıysa, ilk kitabım rafa çıktığı o gün de, aynı kelebekler kalbimdeydi. Yayınevinin halkla ilişkiler sorumlusuyla bir Temmuz günü, Beyoğlu kitapçılarını gezip vitrinlerde ve raflarda kitabımı izlemenin hazzını hiç unutmayacağım. Ama hiç unutmayacağım başka bir konu da aynı yayıncının dosyamı iki yıl boyunca bekletmesi, sessiz kalması ve telefonlarıma çıkmamasıydı. Bu kitabın yazılması ve basılmasına ilişkin günce tutmuştum, güncenin kendisi ayrı bir kitap taslağı olarak duruyor hâlâ. Sürekli kafamda o deli soruyu anımsıyorum. Dosya iyi değilse niye kabul ettiler, kabul ettilerse niye basmıyorlar? Sonunda çat kapı yayınevine gittim. Yayıncıya ve editöre kitabı bir kez de sözlü anlattım. Ayrılırken yayınevi sahibi Şermin Hanım’ın kitabı artık bekletmeyeceğine ilişkin söz verişini anımsıyorum. Kitabın editörlüğünü yapan Belgin Celil’le çalışmalar bittiğinde 2002 olmuştu. Yayıncının kataloğuyla birlikte kitabımın kopyalarıyla İstanbul’dan döndüm. Arabamın bagajına yan yana dizdiğim kopyalar kapağı açınca bagajdan daha geniş bir gülümsemeye neden oldu yüzümde. Joan Miro’nun bir eserinden kapak illüstrasyonu yapılan bin adetlik birinci basımıyla ilk göz ağrım, Astak Kum Saatinde Akarken, otuz sekiz öykü, dört bölüm halinde düzenlenmişti. Her bölüm için metinler yazmıştım ve kitabın izleği “zaman” dı. Bursa Tüyap fuarında imza günü yapılan 277 sayfalık Astak Kum Saatinde Akarken şimdi satışta değil. Tanıtım çalışmaları sırasında TRT’ İstanbul Radyosunda yapılan bir söyleşiyi de dijital ortama aktarmak bu günlere kaldı. Bu teknolojik aktarımı gerçekleştiren Sevgili Aşkın Aydoğan’a sonsuz teşekkürler. You Tube kanalımda , https://youtu.be/rO2Oovvj8LQ linkinden kitabın içindeki Bıçak Bitti öykümün seslendirilmesi ve söyleşiye ulaşabilirsiniz.
Esen kalın.
Kitaptan:
Meşale zannettiklerinizin ateşböceği olduğunu keşfettiğinizde ne yapabilirsiniz?
Edebiyatla uğraşmak, “dut yaprağından atlas yapmak” bence. Sabırla, bir koza yaratmak, canla başla çalışmak gerek. Uçmak veya ölmek için, uzun bir süre doğaya borcunuzu ödemeye çalışıyorsunuz. Aynı zamanda değişiyorsunuz. Hantal tombul bir tırtıldan kelebeğe dönüşmeye çalışıyorsunuz. Şimdi koza bitti. Bu kitap sayfalarını açan her okur, bulduğu iplikçik ile kendi ipek kumaşını dokuyacak. Bense tekrar başka bur kozaya girene dek biraz uçabileceğim.
Yaşamın hem içinde olmak, hem izleyicisi olmak… Sözcüklerin muhteşem aracılığıyla başkalarında kendinizi, kendinizde başkalarının izini sürmek.
Çok sıradan gibi görünen durumları hafifçe kazıdığımızda bambaşka yerlere ulaşabiliriz. Gerçekle görünen farklarını yakalayabilmek çabası benimkisi…