Kanı Unutma Metninde Ara Olaylar
Hikayenin akışı içinde yer alan ara olaylara gelince. Bunları listelemekle yetinecek, okuma ve keşfetme zevkini sizlere bırakacağım.
- Turistler ve tarihi kalıntılara gösterdikleri ilgi,
- Rum aile,
- Köy öğretmeni (bu eksende okuma yazmanın kırsal kesimde kapladığı alan),
- Devlet yetkililerinin tutumu,
- Arkeologlar,
- Babanın Kurtuluş Savaşı anıları,
Gerek ara olaylarda gerekse metnin bütününde oluşturulan parlayıp sönen, geçip giden, bilinç eşiği, bilinçaltı görüntülere benzeyen gönderge flaşlarından(R.Barthes tanımı. ) örnekler seçecek olursak;
S.11 “Neyi bilecektik ya, yine de bilmiyorum kadın kızım.>”salt bilinçsizlik, derin kuyu
S.11(…) bebeğiyle konuşur gibi > küçümsemenin algılanışı
S.15 “Yaşım boy kesimim gözü çelip durur.” > Halil İbrahim’in iri yarı bedeni
S.16 “Dövdü beni.
İyi geldi kadın kızım.” > tersine gönderme
S.17 “Damatlığındaki bana ilk el atma şaşkınlığı aynen esip dururdu yüzünde.” > ne yapacağını bilememe durumu
S.27 “Sopalara asılıp boşalıp kalmış babası(…)”
Tüm bu üzerinde durduğumuz anlatısal ormandaki gezintimizin temelinde algılar yatıyor. Şimdi sıra metin yolu boyunca biriktirdiğim algılarda.
Ses algısı örneği: S.35 “Arada çırpıp durur bir ötüş duyacaksın, bülbüldür.”
Koku algısı örneği; “Gönlümü kara bulut denli boğuntuya, kusturucu bulantıya saran o onmaz koku…(S.33)
Göz ve kulak algısı aynı anda ; “Bir tosbağanın çıtırdayıp duran sürünmesini tek gözle izledim.”
Göz algısı gözün körleştiği an: (S.20) “Güneşin tüm şavkı çatladı bebeğimde.”
Dokunma algısı; “güneş sırtımdan geçip döşüme vurmaya başladığında” (S.21)
Elbette özellikle üzerinde durulması gereken renk algıları var. Çünkü bu Füruzan üslubunun can alıcı noktalarından biri.
❅Mavi mor koca canavarı gördüğünde deniz içine gövdesinin sıcak terini salan olur mu? (S.8) Renk korku betimlemesi için kullanılmıştır.
❅Ak yalımlı kağıt (S.11) Gümüş rengi tanımı, aliminyum ilaç ambalajını adlandırır.
❅Sarı adamlar (S.12) > Turist tanımı için renk kullanımı.
İçim alazlanıyordu (S.12)> alazlanmak;kızıllık > için alev alması= korku renk duygu tanımı için kullanılmıştır.
❅Yeşil yılan (S.23) Renk, yılanın zehirini çağrıştırıcı unsur olarak kullanılmıştır, > yılanın zehiri duygusal acıyı simgelemektedir. (Algı için algı.)
❅Zifir gece (S.25) > Renk gecenin betimlemesi için ışıksızlık olarak kullanılmıştır. Duygusallığa gönderme de yapar.
❅Gözün harı (S. …) > yangı> kızıl renk > Renk hem acı duygusunun anıştırılmasında hem gözün kararması anlamında kullanılmıştır.
❅Taze kesilmiş çam tahtası kızılı (S. 32) Renk gençlik kavramını anıştırmak için kullanılmıştır. “kesilmiş” ölüm kavramına gönderme yapar.
Zincirleme algı;S.27 Lüksün cızırdayan yanışı, uyku kuşunun geceyi dumanlaştıran sesi, yaz böceklerinin duyuverdiğimiz çığırtılarına Osman, yutuşundaki aceleyi, şapırtıyı da katarak yiyip eritti aşını..
Şu anda, sırada bu hikayenin parlayan noktalarından biri var karşımızda algının tam tersi durumuna bir örnek sunacağım. Gülme eyleminin, kaynak tarafından algısı farklıdır, karşı taraftan algısı farklıdır. Okur her ikisini de bilir. Çıkarsamamız; olup bitenler o kadar zor kabul edilebilirdir ki Durkadın ana çaresizce, insan olarak kınayarak, buruk güldüğünü düşünür. Oysa ağlamaktadır. Gülmeyle ağlama arasındaki o ince çizgide dururuz. Her iki kas hareketini de izler ve anlarız. Duygunun ters yöne doğru gülme > gülme yitimi > ağlama algıya şekilsel olarak bakmak istiyorum.
Gülme, ağlama eyleminin kullanılışı
Algının duygu dile getirişi için ve aynı zamanda gücünü artırması için kullanışını sayfa 24’te okuruz. “Yumuşadı fotoğrafın kâğıdı.”
Algı kanalı dokunma duyusudur. Gerçek özlemli nesneye dokunamadığından onun yerini almış olan fotoğraf kâğıdı nesnesidir. Fotoğraf gerçekte göz algısı için var edilmiştir. Ama burada özlemin doyurulması için dokunma nesnesine dönüşmüştür/yönlenmiştir. Bu haliyle özlem duygusunu dile getirir. Bir çember içine tutsak eder yazar okuru. Hangisi başlatandır? Bilmiyorum. Aynı cümle/anlatımın zaman unsuru olarak kullanımına daha önce değinmiştim.
Algıları konuştuktan sonra hikayenin tablolarına geçebileceğimizi düşünüyorum. Kuşkusuz yine çok ve bir o kadar da güzel tablolar keşfedeceksiniz. Benim seçtiklerim örnek niteliğinde, diğer tabloların hazzını tek başınıza yaşamanız için örnekler seçiyorum
S.35 “Bu gece ay var. Siz Çıbıcağa varana dek ışımaz. Gittiğiniz yerde görürsünüz. Bizim aya kati benzemez o göreceğiniz. İnsanların gürültüsü kirletir.”
“Babası Rumca konuşmasa bizim Hüseyin emmi bellersin öyle giyimli kesimli biri.” (S.29) İkili amaç vardır bu cümlede. Betimleme dışında hem toplumların karşılaştırılması (benzeşmesi aynı zamanda) hem yakınlık duygusunun dışa vurumudur.
S.14’ te arkeologların gidişinin anlatımı: “Giderlerken bize el salladılardı. Onların ardından ak taşlara bakadurmuştık.
S.18 Sabahtır, annesi Musa’ya çorba ısıtır, o yerken Zelha geçer görüş alanlarından ve Durkadın ana onu çağırır. Zelha anlatırılır.
Aynı sayfada Durkadın ananın ellerine bakarız bu tablonun bir yanında.
S.20’ de delikanlıların gidiş anı vardır.
Helalleştiler.
İskeleye varıp küçülene dek onları tek gözümle izlediydim.
Bende silinmezler, gurbetliğe çıkma günlerindeki halleriyle.
Sol gözüm görmez demiş miydim başta? (Körleştiği anla oğlunun gidişi anını belleğinde birleştirir. Şöyle der” Sanırsın gözümün bebeği denize akıp gitti. Akdeniz’in tuzlu, yakan suyu şorladı bebeğimden içeriye. Güneşin tüm şavkı çatladı bebeğimde.” Burada gözün bebeğiyle Durkadının bebeği birdir. “İki gözümü yumdum. Büyük büke varıp baktığımdaki koyulmuş deniz kuyularının eşi renkte karanlık çöküp durdu soluğuma.” Kör olma anıyla bu ayrı trajik bir tablodur 21. sayfada da devam eder, oğlunun gidişi tablosu iç içedir.
“Görmezliğini” anlatırken ayrıntılar girer görüntülere 21. sayfada tosbağayı anlatır. 23. sayfada “Musa’mı öbür yeniyetme civanları gurbetliğe taşıyan tekne, küçüldü, bebelerin yaptığı oyuksuz tahta kayıklara döndü” der.
S.25’ te Zenker Osman’ın geldiği akşam. Babası Halil Emmi “kötürüm gövdesini sopalarla askıya almaya çabalayıp ilerler” Bu çok ayrıntılı, uzun bir tablodur. Duygu boyutu, çevre betimlemesi, tiplerin çizimleriyle karanlık içinde olmasına karşı renklerle doludur.
S.27 Osman yemek yiyor : “Lüksün cızırdayan yanışı, uyku kuşunun geceyi ılımanlaştıran sesi, yaz böceklerinin duyuverdiğimiz çığırtılarına Osman, yutuşundaki aceleyi, şapırtıyı da katarak yiyip eritti aşını.”
S.30’da Osman’ın anlattıklarından paniğe kapılan ve çaresiz kalan Durkadın’ın Tanrı’ya sığınışı tablosu çok görkemlidir. Okuma yazma bilmemesine karşın okuyacakmışçasına tüm ayrıntılarıyla kuran okumaya hazırlanır, abdest alır, bir köşeye çekilir ve kutsal kitabın harfleri üzerinden parmaklarını geçirir. Bu tablo hafif bir sis perdesi ardından seyredilir adeta öylesine mistik öylesine özel bir anlatımı vardır.
S.32’ de bir süngercinin ölümü. Bir delikanlının cesedinin evine getirilişi, köyün acısı, çocukluğunu bildikleri, evlatları gibi saydıkları bu süngercinin sonu vardır.
Elbette hikayenin başında ve bitiminde sahilde ufku gözleyen Durkadın ananin içinde bulunduğu tablo.
Artık Durkadın anadan ayrılıyoruz, hikayenin sonu. Sözü edilen trajedinin okur üzerindeki etkisini artırır.
“Adınız eş dediydin.
Gittiğin yerde bizleri söylemeye durunca karıştırırım kuşkusunda mısın? Ayrı adlara özenmek niye? Bizcileyin insandırlar demen yetmez mi?”
Burada bir büyülenme daha yaşarız. Yansımalı bir anlatımla, Durkadın ananın yas/korku/gerilim içinde olmasına karşın bir filozofa taş çıkartan yanını keşfederiz.
Yanılsamalı anlatım
Durkadın ananın yanından ayrılırken, işlevsel, yapısal, estetik ve simgesel özellikleriyle tam bir okuma hazzı yaratan “Kanı Unutma” hikayesinden ayrılıyoruz.
Beş bölümlük bu uzun incelemeyle ilgilenip okuyan öykü dostlarına selamlar.
Bitti