Ömrüm Geçen Bir Sağanak Gibi VII

Kurban Motifi Üzerine Bir Öyküm Kıyı Dergisinde

Kıyı Dergisiyle 1997 yılı Ocak ayı, 130. Sayısında tanışmışız. Derginin onuncu yılıymış. 21. Sayfada Nejla’nın Paslanışı öykümle yer almışım. Bu öykü bir kurban bayramını anlatır. Anlatıcı beş kız kardeşten biridir. Anne babasının amca çocukları olmasını “Sevdalanacak başka kimse olmadığından birbirleriyle evlenmişler,” diye kınayarak söz eder. Bu akraba evliliğinin dört ürünü sorunsuzdur ama bir kız, Nejla’da doğa onların yaptıkları hatayı yüzüne vurmuştur. Nejla öyküde şöyle tanımlanır: “Ufak tefek kavruk vücudu, sanki güçlü bir yumruk yüzünden eğrilmişe benzeyen kafası, derin çukurlardan bakan çipil gözleriyle hayatımızın trajedisi Nejla. Benim büyüğüm ama benim, benim değil tüm ailenin çocuğu Nejla. Ağzını açmadan günler geçirir. Odasında bir kenara büzülür, kıpırdamadan sabahlar olur akşamlar olur. Böyle zamanlarda yemek yemez, su içiririz ama onun da yarısı ağzının kenarından akar. Tutulmaz mıydı vücudu, uyuşmaz mıydı ayakları merak ederim.”

Çocukken o kadar da sorun çıkarmayan Nejla, büyüdükçe saldırganlaşmıştır. Özellikle anlatıcıyla sorunu olduğunu öğreniriz. “(…) çakılı olduğu yerde hafif hafif sallanmaya, yumruklarını ceplerinde oynatmaya başladı mı ya birden küçük bir çocuk gibi benim boynuma sarılır ya da beni öldürmek istediğini haykırır, bunun için çareler bulurdu. Ailede iletişim kurduğu tek kişi bendim. Ne diğer kardeşlerim ne de annemlerin varlığını kabul etmezdi.”

Nejla’ya on altı yaşından sonra evin bodrumunda bir yer yapar ve üstünden kilitlemeye başlarlar. Çünkü anlatıcının hayatı sürekli tehlikededir. Nejla’nın hastaneye yatırılmasına anne izin vermemektedir. Ama bir gün Nejla sayısız denemelerinden birini hem de kurban bayramı arifesinde neredeyse gerçekleştirecektir. Anlatıcıya saldırıp fena halde yaralar. Saldırı kurbanı, anlatıcı kardeş Hülya’nın bulduğu çözüm ise kurban kesme eylemiyle birleşerek kanlı, dehşet verici bir gösteriye dönüşür.  

Öyküde kan akıtma güdüsünün dini ritüel ve delilikle paralelliği dile getirilir. Son paragrafta sakinlik betimlenir, Nejla’dan iz yoktur. Hastaneye mi gitmiştir, kapatıldığı odada mı yaşamaktadır okura bırakılır. Ama kanlı kurban olayından sonra Nejla’nın paslandığı kesindir. Artık yaşamda bir varlığı yoktur, durmuştur, paslı bir makine parçası gibi…  

Öykülerin Adları Suya Düşen Taş Gibidir, Dalgaları Yıllar Sonraya Ulaşır

Kıyı Kültür ve Sanat Dergisiyle ikinci buluşmamız 2000 yılının Ağustos sayısında 173. sayıda olmuş. Uğur Böceği öyküm dört sütun iki sayfa. Kendini rüyasında salyangoz olarak gören ve tuzdan bir sarayda kral olan öykü kahramanı, yavaş yavaş erirken antensi gözüne düşen bir tuz kristalinden kör olmuşken uyanır, öykü başlar. Gürültü yaptığı için ondan özür dileyen bir hemşire girer öyküye. Ona bir demet çiçek getirmiştir. Çiçeklerden birinin üstünde bir uğur böceği vardır.  Felç geçirdiğini ve tekrarlı olarak kral salyangozun tuzdan sarayında gezmekteyken ölümün eşiğinde uyandığına ilişkin düşü gören hastayla hemşire arasındaki bir diyaloga tanık oluruz. Hastanın felci psikolojiktir ve uğur böceğini evcil bir hayvan gibi bakmaya başlar. Hemşireyle bahçede yaptığı yürüyüşlerden birinde onun bir depremzede olduğunu ve tüm ailesini depremde kaybettiğini öğrenir. O gün uğur böceğini bulamaz. Bütün hasta odasının altını üstüne getirir ve böceği ters dönmüş olarak çekmecede bulur.

“Peşimde kasvetli fazla bir ıslık yok, diye düşündü. O ayaklarının dibindekiler yüzünden kötüydü. Üstelik, şimdi daima ve sadece bu tuz saraydan başka yeri olmadığının ayırdına varmıştı. Dengesini yitirdi, bir anlık ayak burkulması gibi bir şey… Parlaklık yok oldu. Kral Sümüklüböceğin tuz sarayı boş kaldı.

-Bu sabah çok iyiydi. Öğlene doğru onunla bahçeye çıktık. Geldikten sonra uzun süre orayı burayı karıştırdı durdu. Bir şey aradı besbelli. Ne olduğunu da söylemedi. Sonra geldiğimde…

Bu öykü, kitabıma Kral Sümüklüböceğin Tuzdan Sarayı olarak girdi. O kitabıma Tuz Saraylar adını vermiştim. Ancak editörle yaptığımız çalışmalar sırasında başka öyküler de eklemem istenince bana göre kitabın içeriği, izleği değişti ve bu nedenle adını da değiştirmeye razı oldum. Tuz Saraylar adı da bana kaldı. Yıllar sonra başka bir kitabıma ad olmak için beklemiş. Orhan Kemal Öykü Ödülü kazanan Tuz Saraylar’ın (dosya olarak başvurmuştum) adı böyle konmuştur. Burada da sürekli bir tehdit altında olan insan hikayeleri vardır. Her öykünün her kahramanı adeta tuzdan bir saray içinde ölümle burun buruna gezen bir kral salyangozdur kendi çapında.

Bir başka yazıda bir başka öykü , sanat ve edebiyat dergisini anmak ve selamlamak üzere.

Yayınlayan

serapgokalp

Bursa doğumlu. Bir süre devlet memurluğu yaptı, istifa ederek otomotiv, gıda, tekstil, çelik, inşaat sektörlerinde değişik görevlerde çalıştı. İlk öyküsü Edebiyat-81 dergisinde 1983 yılında, daha sonra Yeni Olgu, Kıyı, Öner Sanat, Karşı, Yaklaşım, Yazko, Papirus, Agora, Türk Dili dergilerinde yayınlandı. Sonraki yıllarda; İle Dergisi, Patika Dergisi, Anafilya, Havuz, Öykü Teknesi, Sözcükler, Notos, Kurşun Kalem, Kar, Dünyanın Öyküsü, Kitaplık, Gösteri dergilerinde öyküleri, inceleme yazları yer aldı. İlk öykü dosyası Böcek Cinayetleri’dir. Ancak yayıncı tarafından yıllarca bekletilip basılmadığı için dosyayı geri almış ve imha etmiştir. İkinci dosyası Astak Kum Saatinde Akarken adlı kitabı, 2002 yılında Sistem Yayıncılık tarafından kitaplaştırıldı. Otuz sekiz yeni öyküsü 267 sayfalık bu ilk kitapta yer aldı. İkinci kitabı Kulak Misafiri, 2009 yılında Pupa Yayıncılık tarafından basıldı. Ödüllü öykülerinin yer aldığı bu kitabı Orhan Kemal Ödüllü üçüncü kitabı Tuz Saraylar izledi. 2010 yılında İlya Yayıncılık tarafından kitaplaştırıldı. Dördüncü kitabı Pirana Kahkahaları 2017 yılında Kanguru Yayınları tarafından yayımlandı. Kişisel kitapları dışında Anlatılan Bizim Hikâyelerimiz, Çığlık, Mübadele Öyküleri, Öykü Dostluğu, Kadınların Ruh Acıları, Öyküden Çıktım Yola-252 Yazardan Minimal Öyküler, Gurbet (Almanya, Gökyüzü Yayınevi Seçkisi) Tanzimattan Günümüze Rumeli Motifli Öyküler seçkilerinde öyküleri yer aldı. Kadın Yazarlar Derneği Yayını, Kadınlar Edebiyatla Buluşuyor adlı projede öykü atölyeleri düzenleyerek aynı adlı yapıtta ve yine Kadın Yazarlar Derneği Yayını olan Söz Kesmek, Kına Yakmak, Nikah Kıymak adlı kitapta incelemeleri, yayınlandı. Öykü kitapları dışında Kalp Krizi, Bu Gece Uyku Yok Çünkü ve Buket Başaran Akkaya ile ortak oyunlaştırdıkları İki Çığlık, İki Türkü, Bir Ağıt adlı oyunları bulunuyor. Serap Gökalp’in bir öyküsünden oyunlaştırılan bu oyun Devlet Tiyatrolarına kabul edildi. Çalışmalarından Fadime Hanımın Işığı adlı öyküsü Petrol İş Sendikası – Kadın Öyküler Yarışmasında 2007 birinciliğini, Sisin İzi adlı öyküsü, Madenci Öyküleri Yarışması 2007 ikinciliğini, 16/24 Vardiyası adlı öyküsü, Abdullah Baştürk İşçi Öyküleri Yarışması 2007 üçüncülüğünü kazanmıştır. 2009 yılında Tuz Saraylar adlı dosya ile katıldığı öyküleri Orhan Kemal Ödülü ikinciliğini almıştır. Metin incelemelerini dergilerde, internet edebiyat siteleri ve edebiyat etkinliklerinde, paylaşmaktadır. Halen ÇYDD Bodrum şubesinde ve Bodrum Kent Konseyinde gönüllü olarak çalışmakta öykü atölyeleri düzenlemektedır.

One thought on “Ömrüm Geçen Bir Sağanak Gibi VII”

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s